Eğer tüm düşüncelerimi, hislerimi, sancılarımı; kısacası kendimi anlatacak olsam, şüphesiz bunu Nietzsche’ye yaptırırım. İçinde bulunduğum son bilinç seviyesinde , O’nu da aşarak kendi düşüncelerimi O’ndan daha iyi ifade edebilmem zor görünüyor. İnsanı hiçbir x-ray cihazı, Nietzsche kadar çıplak gösteremez. Ve söyledikleri bana o kadar yakın ki; benden önce yaşamış olmasa ‘biri düşüncelerimi çalmış’ hissine kapılırdım. O konuştuğu vakit, bana susmak düşer. O yazdığı vakit, benim yazdıklarım tumturaklı; bir sivri sineğin vızıldaması gibi kalır. Yamacındaki pınardan su içebilmek dileğiyle…
“Yaptıklarımız hiçbir zaman anlaşılmaz, sadece övülür ya da yerilir.”
“İnsan kendini kendi yaptığı yanlışlarla eğitmiştir: Önce kendi kişiliğini yarım yamalak görebilmiştir ancak; sonra da hayalî yetenekler yakıştırmıştır kendine; üçüncü olarak doğa ve hayvanlarla sahte ilişkiler kurduğunu hissetmiştir; dördüncü olarak boyuna yeni yeni iyilik kuralları yaratmış, bunların her birini belirli bir süre için ölümsüz ve mutlak saymıştır; öyle ki, bu değerlendirme ile soylu hâle gelen şu ya da bu içgüdü yahut şu ya da bu durum, birbiri ardınca ön plâna geçmiştir. Bu dört yanlışın etkisini bilmezlikten gelmek insanlığı, insancıllığı ve ‘insanlık haysiyeti’ni yok etmek olur.”
“ ‘Korkmanın unutulduğunu’ göstererek kazanılmış gücün ve güvenin kanıtını vermek; güvensizlik ve kuşkuyu içgüdülerimize güvenle değiştirmek; kendi bilgeliği ve hatta saçmalığı içinde kendini sevmek ve kendi kendini onurlandırmak; biraz soytarı, biraz tanrı olmak; ne bir deri bir kemik, ne de baykuş olmak; ne karayılan...”
“Ne en iyi düşmanlarımız esirgesin isteriz bizi, ne de candan yürekten sevdiklerimiz. Öyleyse doğruyu söyleyeyim size!
Savaş kardeşlerim benim! Sizi candan yürekten severim, ben öteden beri sizdenim. Ve sizin en iyi düşmanınızım. Öyleyse doğruyu söyleyeyim size!
Yüreklerinizdeki nefreti ve kıskançlığı bilirim. Nefreti ve kıskançlığı tanımayacak kadar büyük değilsinizdir. Bunlardan utanmayacak kadar büyük olun bari!
Bilgi ermişleri olmak elinizden gelmiyorsa, hiç değilse bilgi savaşçıları olun. Onlar, bu türlü ermişliğin yoldaşları ve öncüleridirler.”
“Felsefeyi tehlikeli hale getireceğiz, felsefi bilgiyi değiştireceğiz, yaşam için bir tehlikeli olan bir felsefeyi öğreteceğiz: Yaşama bundan daha iyi nasıl hizmet edebiliriz? Bir fikir insanlığane kadar pahalıya malolursa, o kadar değerlidir. "Tanrı", "Vatan", "Özgürlük"; fikirleri için kendini kurban etmekten çekinmiyorsa, tüm tarih bu tür kurban etmeleri çevreleyen dumandan ibaretse, "Tanrı", "Vatan", "Özgürlük"; gibi bu popüler kavramlar karşısında "felsefe" kavramının üstünlüğü, felsefenin onlardan daha pahalıya mal olması, onlarınkinden daha büyük kıyımları gerektirmesi dışında nasıl kanıtlanabilir? “
“Sen olan şey, seni oluşturan sayısız unsurları, bu unsurların kendi aralarındaki yoğun iletişimine bağlayan etkinliğe bağlıdır. Organik varlığın yaşamını içsel olarak oluşturan şeyler, enerji, devinim, sıcaklık yayılmaları veya elementlerin aktarımlarıdır. Yaşam hiçbir zaman belirli bir noktada yer almaz; tıpkı bir akıntı veya bir tür elektrik akımı gibi, hızlı bir şekilde bir noktadan diğerine (veya çok sayıdaki noktalardan diğer noktalara) geçer. (...) Senin yaşamın bu kavranılamaz içsel akımla sınırlanmaz; yaşam aynı zamanda dışarıya akar ve yaşama doğru durmaksızın akan veya fışkıran şeye açılır. Seni oluşturan kalıcı kasırga, benzer kasırgalara çarpar ve onlarla birlikte, ölçülü bir çalkantının canlanmış geniş bir figürünü oluştururlar. Oysa senin için çalkantının canlanmış geniş bir figürünü oluştururlar. Oysa senin için yaşamak sadece sende birleşen akımlar ve ışığın kaçıcı oyunları olmayıp aynı zamanda bir varlıktan diğerine, senden benzerine veya benzerinden sana geçen sıcaklık veya dalgalarıdır (hatta beni okuduğun şu anda sana bulaşan heyecanımdır): Sözler, kitaplar, anılar, semboller, gülüşler sadece bu bulaşıcılığın, bu geçişlerin yollarıdır... “
“Pazar yerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey. Hep pazar yerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan. Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her yerini ağılı sinekler sokmuş. Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç! Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öclerinden kaç! Onlar sana karşı öcden başka bir şey değildirler. Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar, hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki... “
“Dünya bana bir Tanrı`nın buluşu ve rüyasıymış gibi görünüyor. Dünya canı sıkılmış bir Tanrı`nın gözleri önündeki boyalı buharlara benziyor. İyi ve Kötü, mutluluk ve acı, ve sen, ve ben, benim için bir yaratıcının gözlerinin önündeki boyalı buharlardır. Yaratıcı gözlerini kendi üstünden çekmek istiyordu ve dünyayı yarattı. Acı çeken birisi için gözlerini kendi acısından başka bir yere çevirebilmek baş döndürücü bir mutluluktur.“
“Kuşkuya Günah Olarak Bakmak. - Hıristiyan çemberi kapamak için elinden geleni yaptı ve şüpheyi günah olarak ilan etti. İnsan akıl olmadan bir mucize tarafından inanca yöneltilmeli ve bundan sonra onun içinde en aydınlık ve en belirgin unsurun içindeymişçesine yüzmelidir. Bir kıyıya bakış, belki de sadece yüzmek için orada bulunulmadığı düşüncesi, anfibik doğamızın hafif bir hareketi bile... günahtır! Bununla inancı nedenlere dayandırmanın ve keza onun kökeni hakkında düşünmenin de günah olarak yasaklandığını görmek gerek. Dalgalar üzerinde kör ve sarhoş olmamız ve bir de edebi bir şarkı, dalgaların içinde ise aklın boğulmuş olması isteniyor!”
“-Ne? İnsanları kendisine inanmaları koşuluyla seven bir tanrı ha? Bu sevgiye inanmayanlara korkunç gözlerle bakan, tehditler savuran bir Tanrı! Ne yani! Her şeye kadir bir Tanrı duygusu saklı kalmak koşuluyla bir sevgi! Onur duygusunu da, öcalma susamışlığını da altedememiş bir sevgi! Ne kadar Şark'a yaraşır şeyler bütün bunlar! "Seni seviyorsam sana ne bundan?" İşte bir söz ki bütün Hıristiyanlığı eleştirmeye yeter.”
“Bir inancı sırf âdettir diye kabullenmeye namussuzluk, korkaklık, tembellik denir. Şu hâlde namussuzluk, korkaklık, tembellik ahlâkın önsel'i olsalar gerek”
“Kaçınılmaz. - Ne isterseniz yapın: Kim sizi istemiyorsa, yaşantılarınızda sizi küçültecek bir neden bulur! Bilginin ve kalbin en derin dönüşümlerini yaşayıp, iyileşen insan gibi acılı bir gülümsemeyle özgürlüğe ve sessiz aydınlığa çık: -Ama birisi mutlaka söyleyecek: "Bu kişi hastalığını bir gerekçe olarak kabul ediyor, güçsüzlüğünü herkesin güçsüzlüğü için bir kanıt olarak kabul ediyor; hasta olacak kadar kibirlidir, böylece acı çekenin tadını çıkardığı duygu üstünlüğünü hisseder." -Ve birisinin kendi zincirlerini havaya uçurduğunu ve bu sırada ağır yaralandığını varsayalım: O zaman bir başkası alay ederek onu gösterecektir. "Beceriksizliği amma da büyük!" diyecek; "böyle bir şey, ancak zincirlerine alışan ve onları parçalayacak kadar deli olan birisinin başına gelir!”
“Kolay yaşamak, istiyor musunuz? Sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut.”
“Peki siz bana, dostlar, beğeni ve beğenme tartışılmaz mı diyorsunuz? Fakat bütün hayat beğeni ve beğenme üstüne bir tartışmadır.”
“Parlâmentarizm, yani beş tane politik düşünce arasından birini seçmek için verilen resmî izin, bağımsız ve kişisel görünmekten, kendi düşünceleri uğurunda savaşır görünmekten çok hoşlanan bir sürü insanın özellikle hoşuna gider. Fakat aslında sürüye tek bir düşünceyi zorla kabul ettirmek ya da beş tanesi arasında seçim yapmasına izin vermek o kadar önemli değildir; bu beş düşünceden hiçbirini paylaşmayan ve herkesten ayrı duran kişi, büyün sürüyü aleyhine çevirir her zaman.”
“Elimizde kudret olmadığı sürece özgürlük isteriz. Fakat, elimizde kudret olunca üstünlük isteriz. Başarı kazanamazsak (çok âcizsek), "adalet" yani eşit bir kudret isteriz.”
“Devlet ya da örgütlenmiş ahlâksızlık -içeride: Polis, mahkemeler, sınıflar, ticaret, aile; dışarıda: Kudret iradesi, savaş, fetih, öç alma.”
FROM HIGH MOUNTAINS: EPODE
Oh life's midday!Oh festival
Oh garden of summer!
I wait restless in ecstasy, I stand and watch and wait.
Where are you friends?
Come to me now!Now is the time!
For you I have set out my feast upon the highest height
Who lives so near the stars as I,
or who so deep in low abyss?
My empire! Has an empire ever reached so far?
And my honey!Who has tasted the sweetness of it?
And there you are, friends! But alas,
Am I not he you came to visit
Now keep your door open to new friends!
Let the old go! Let memories go!
If once you were young, now you are younger
Now, sure of victory together, we celebrate
The feast of feasts
Friend Zarathustra has come , the guest of guests!
Now the world is laughing, the dread curtain is rent,
The wedding day has come for light and darkness.
F.Nietzsche
ÇIKMAZ yeni
-
Çıkmaz versiyon 3
Yalnızım, Havvasız Adem gibi.
Çaresiz, Balığın yuttuğu Yunus gibi.
Pişman, Habil'i öldüren Kabil gibi.
Ağlamaz, kendi düşen çocuk gibi.
Ha...
6 years ago
No comments:
Post a Comment