Thursday 26 April 2007

Kendim Olabilmek ( Varoluş Sorunsalı )


Ben kültürümün bir eseri miyim?Kültür benim özgünlüğümü nasıl etkiliyor?Düşündüğümüzü söyleme özgürlüğü yetmeli midir?Yoksa zorla ya da kültürle dayatılan düşünce kalıplarını kırarak özgürce mi düşünmeliyiz?Yaşam felsefesi neyi gerektirir? Bu ve benzeri sorularla cebelleşiyorum ezelden beri.Çoğu zaman da cevap bulamıyorum.Bazen de çelişen iki veya daha fazla doğrular buluyorum bir sorunun içerisinde.Aklıma yaptırdığım bu çalışmalarda bu nasıl olmakta?Yoksa hatayı 'doğru' kavramının,mantığıma oturtuluşundaki doğrusuzlukta mı yapıyorum?Ya da hata yaptığım dediğim şey hata değil midir?Galiba x ler sonsuzdur.Önemli olan bu x lerin insan hayatına somut katkılarıdır iç dinginliğin oluşmasında.

Kültürümüz,yaşamda neyin başarılı,neyin başarısız olduğunu kararlaştırı.Bu konuda bir şüpheniz varsa,Batıdaki bir pop yıldızı ile Doğu'daki bir din adamına yağdırılan aşırı övgünün birbirinden farklı olmadığı gerçeğini bir düşünün.Neyi önemsememiz gerektiğini(para ve mülk), ne gibi manevi standartlar uygulayacağımızı(politika ve iş hayatında her şey mübahtır),hangi giysilerin modaya uygun olduğunu,hangi spor dallarına ilgi olduğunu,bizim için hangi iş ve mesleklerin uygun olacağını ve boş zamanımızda neler yapabileceğimizi belirleyen de kültürümüzdür.Aynı kültürümüz bize ne kadar hangi dini seçeceğimizi de kararlaştırır,hangi sosyal sınıfa dahil olacağımızı,ömrümüzün ne kadar olacağını ve ne gibi rahatsızlıklar çekeceğimizi,hangi hayır kurumları ve siyasi partilerin bize uygun olabileceğini,bizim ve başkalarının hangi hareketlerinin anormal sayılabileceğini ve bizim dışımızdaki dünyaya karşı ne gibi bir tavır takınabileceğimizi de belirler. Bunlar bize legal yaptırımlar yoluyla değil,yazılmamış olan davranış kuralları,ülkemizin tarihi ve coğrafyası ve medyanın yaydığı(genelde televolecilik gibi) mesajlar aracılığıyla iletilir.Yaşam yazgımızda Amerikalı,İngiliz veyahut da Sabancı veliahtı olmanın,Afrikalı,Çinli ya da Ahmet efendinin çocuğu olmaktan çok daha farklı bir yeri vardır.Yazgımızdaki donelerin hepsi mutlak 'doğru' ya da 'yanlış' değildir.Onlar sadece bir kültürden diğerine farklılıklar gösterir ve tüm yaşantımız boyunca bizim üzerimizde derin bir etki yaparlar.Her kültür,ona ait insanlardan farklı şeyler bekler ve farklı talepleri olur,onlara farklı fırsatlar yaratır ve yaşama karşı farklı perspektifler ve farklı duygular geliştirmelerini teşvik eder. Bu genel faktörlerin dışında ve üzerinde,kültürümüz hepimizi son derece kişisel bir şekilde de etkiler.Belli kitaplar,idoller,müzik,resim,medya ve diğer yaratıcı sanat dallarını bize sunar.Bir radyo ya da TV düğmesine basmakla içinde bulunduğumuz ve geride bıraktığımız çağlardan hatta ve hatta gelecek projeksiyonlarından bize çeşitli güzellikler sumar.küçük yaşlardan itibaren okuduğumuz kitapların(azınlık!),dinlediğimiz müziğin ve baktığımız sanat eserlerinin(mankenler!) ve bize ulaşan her şeyin yaşam yazgımız üzerindeki önemini görmezden gelemeyiz. Kitap örneğini ele alacak olursak,çocukken okuduğumuz öykü ve türevlerinin o genç beyinlerimiz üzerindeki kalıcı etkisine hepimiz tanık olmuşuzdur.Kahramanlaştırdığımız(Zagor) ya da kötü adam ilan ettiğimiz kişiler,maceralarımız,neşemiz ve düş kırıklıklarımız,iyi ve kötüyü, onuru ve onursuzluğu tanımlayan kavramlarımız,başka yerler ve başka gerçekler hakkındaki görüşlerimiz bile bir köşeye kıvrılıp elimize aldığımız kitaplardan etkilenmişizdir.Pek çoğumuz için bu kitaplar gerçekten de büyülü olmasalar bile,genç yaşlarda formasyonumuzu en fazla etkileyen deneyimler olmuştur. Kimilerimiz kültürümüzün en iyi yönlerinden yararlanma fırsatı bulmuşuzdur.daha fazla kitap sahibi olma şansımız olmuş ve bu kitapları daha sakin ve huzurlu ortamlarda okuyabilmişizdir.Tiyatroya götürülmüş,eğitici gezilere çıkarılmış,müzik dersleri aldırılmış ve kültürel açıdan ilgi duyduğumuz konular için teşvik edilmiş ve onay alabilmişizdir.Kimilerimiz ise daha az elverişli(hatta hiç elverişsiz) ortamlarda büyümüş ve yaratıcı deneyimler aracılığıyla kendi hayal gücümüzü yetrince keşfetme olanağına sahip olmamışısıdır.Sevgiyle tanışmamız zamansız olmuştur pek çok defa.Ürkütmüştür bizi sevgi onu tanımaya çalıştıkça.

Ben üçlü bir içselliğe sahibim.Bir yönüm kültürümün doğrultusunda edimlerde bulunmamı söyler.Bir yönüm dış şekillendirmeden arınmış,aklım ve gönlümün içime bakan asıl "ben" yönümdür.Bir diğer yönüm ise ise bunların optimal bileşimidir. İlk yönüm doğrultusunda;örneğin, bu yazıyı yazmak istersem,muhakkaktır ki bir Montaigne'le,bir Yaşar Kemal'le,Aziz Nesin'le,bir Tolstoy'la veya buraya biçimsel,edebi ve süslü hikayeler yazan arkadaşlarımla kendimi kıyaslamamı gerektirecektir.Ben bunları göz önüne aldıkça bana ait olan bişeyi zaten yazmamış olacağım.bundan ziyade böyle bir kıyaslamaya girmek bana acıdan başka birşey vermeyeceği açıktır.ben kim,Nazım Hikmet kim mantığı çok bariz.Kendimi değersiz hissetirecektir günümüzde kabul gören onaylanma gerekliliği. Peki ben bu yazıyı hangi yönümle yazdım,tabiki üçüncü yönümle yazmaya çalıştım.Ama istediğim bu mudur,kesinlikle hayır.Ben yazmayı da ,sevişmeyi de,sevmeyi de,yaşamayı da 3. yönümle gerçekleştirmek isterim.İçimde kopan fırtınalar hep bu yöndedir.Bu iki yönüm arasında müthiş bir domine olma savaşı var.İşte, birgün tam anlamıyla 'kendim' olursam artık buraya yazmama gerek kalmayacaktır. Başarılı bir yaşam felsefesinin en önemli öğesi hayatı birşeyler için yaşıyor olma duygusudr bana göre.Bu,sevdiklerimize(eş,çocuklariana-baba,yakınlar,dostlar,hiç tanımadığımız birileri) birşeyler verebilmek için; yaptığımız işler insanlık yararına olduğu için ve/veya yaratıcı olduğu için ve /veya derin bir iç doygunluk olduğu için olabilir.Tüm bunlar,doğa bizde sevinç yarattığı ya da sanatın veya bilimin inceliklerinin yarattığı ürpertici duygudan etkilendiğimiz için olabilir.Nedeni ne olursa olsun,insanoğlunun,kendisini psikolojik açıdan bir bütün olarak görebilmesi için,yararlı olduğuna,bir amacının olduğuna,bir doygunluk,yaşamında bir anlam olduğuna kendini inandırması gereklidir. Böylesi bir yaşam felsefesi pek çok kaynağa dayalı olabilir.Bu kaynak din,okuduklarımız,önde gelen kişilerin görüşleri,bilim veya yaratıcı sanatlar yada kendi düşüncelerimiz,kendi içimiz olabilir.Önemli olan bize doğru gelmesidir ve hem kendi hayatımıza,hem de çevremizdekilerin hayatlarına bir anlam vermesidir. Başkasına faydalı olabilme isteği arkasında kendimize faydalı olma ya da kendi içhuzurumuzu güdme isteği mi var, o da başka bir yazı konusu olsun

Tuesday 24 April 2007

Varoluş Sancıları


...zaman kısıtında teneffüse çıktığım bu anda girişe giriş yapmak için karalıyorum bişeyler ya da hiçbişey ya da herşey......zaman sayacı aleyhime işlerken, lehime tanıklık eden ego'mun açlığını görebiliyorum. 40 derece sıcaklık altında az ötede bir ağacın gölgesinde mayışmış aslan gibiyim, halim yok ama avcılık güdülerim halen işler durumda. Yalın olmalı herşey, çıplak olmalısın..giydiğin tüm maskeleri bir kenara bırakıp öylece yüzmelisin benle herkesin yüzemediği nehirlerde. Olmasa da olurdu bu yazı, sen olmasan da olurdu ama sana giden yolardaki dikenler olmasa olmazdı ! Yazılmazdı hikayeler, okunmazdı şiirler; sevişmeler pişmanlıkla sona ererdi. Gamzeler açmalı artık yanaklarımda sevişmeyle biten gecenin sabahında ! Yanımda uzananı görmekten haz almalıyım, daha da anlatacaklarım olmalı akşamdan kalan, gelecekten gelen. Arabesk aşklar olmamalı, tutsaklık, tutukluk ve oyun olmamalı. Senden giderken, sana gelirken hissettiğim dinginliği hissetmeliyim. Olmasa da olurdu bu yazı.....