Friday 27 July 2007

Otomatik Adam

Bu yazımı yayınlamada ikiliyorum. Neden taze bir tane yazmıyorum? Belki üşeniyorum, belki fikirlerim beynimden parmak uçlarıma kadar gelmemekte diretiyorlar, belki.... Bu yazının sesleri hergün beynimde çınlıyor. Türkiye'de uzun zamandır yaşanan toplumsal, siyasal ve etnik durumun temel dinamiklerinden biri olduğunu düşünüyorum "otomatik adam"ın. Ekonomimize, eğitim sistemimize, insan haklarımıza, demokrasimize vs. bok atmaya devam ediyoruz. "Halk" kavramına ne "siyasetçi", ne de "aydın" toz kondurmuyor. Ticari cenahın ağzında sakız olan " Müşteri her zaman haklıdır" sloganı, siyasetçi ve aydın kesim tarafından " Halk her zaman haklıdır" olarak kullanılmaktadır. Yazarlar satış sonuçlarına etki edecek kitaplar üretmekte, medya reytingleri tavan yapacak programları sunmakta, siyasi partiler halkı kutsarken, bir yandan da ceplerini doldurmakta; siyasileri başlarının üzerine alan seçmenler ise, benim liderim "şimdiye kadarki en cesur ve iyi lider" kısır tartışmasıyla inmiş perdenin arkasındaki realiteyle; ancak ellerinde ekmek, aş, don kalmayınca merhabalaşmaktadır. Duyuyorum, okuyorum son zamanlardaki olayların nedeni "ekonomik" etkenlermiş. Doğrudur, ekonomi çok önemlidir, para önemlidir. Paran var ise yıllarca oluşturmaya çalışacağın değerler, üzerine "bir günde" giydirilir. Eğer Murat 124' ün var ise lokantacı seni gördüğünde " bu herif kesin çorbacı" alayıyla adam yerine koymaz, sokaktaki gelgit halindeki insanlar seni farketmezler bile. Polis bile seni durdurup " çorba parası" keser. Oysa eğer bir cipin var ise lokantacı önüne kırmızı halı serer, sokaktaki yığın seni saygıyla ve hayranlıkla izler, polis senin yolunda rahat seyredebilmen için sana yolu açar, ekmek götürmeye çalışan isnanların yolunu kapayarak ! Sorun ekonomik evet , fakat sorunu ekonomik olarak düzeltmeye çalışmak sorunu çözmeyecek , sadece erteleyecektir. Sorun sistemdir.Biz, insanlar bu dünyada yaşamı çok daha farklı ve yaşanası kılabilirdik. Bahsettiğim komünizm-kapitalizm seçimi değildir. Biz dünyayı daha yaşanabilir değerler ve gerçeklikler üzerine inşa edebilirdik. Para ve mülk elde etmek uğruna, herşeyin mübah göründüğü bir zihniyet çöplüğünün mimarı bizleriz ! Bir yerde sanatın, doğanın, insanlığın güzellikleri yerine, paranın güzelliklerine tapınma hakim ise benim söyleyebileceğim şey:" Otomatik Adam" dır. Ne zaman kendimizin lideri olmayı öğreneceğiz? Ne zaman koyun psikolojisinden kurtululacağız? Ne zaman başımızdaki çobanın neden orda olduğunu gerçekten idrak edeceğiz?

Bu yazıda bir tarif olmayacak. Açıklamalar, eğer yeterli olursa, sizin zihninizde karakter canlandıracak. Bu karaktere uzak olmadığınızı düşünüyorum. Hatta o her gün karşınıza çıkan ve konuştuğunuz biri dahi olabilir. Onu uzaklarda arayanlar hakkındaki düşüncelerimi de son kısımda belirtmeden geçemeyeceğim. Ama şu anda bu kişiliği kafanızda oluşturmaya başlamayı çok istiyorum.

Doğum kadar her sağlıklı bireyin başına aynı şekilde gelen başka bir doğa olayı yoktur sanıyorum. Doğuma baktığınızda aslında bireyin dış dünya ile ilk iletişiminin gerçekleştiği an da denilebilir. Olaylar bu gerçek üzerine kurulur. Basit bir olaydan sonra kişilik gelişmeye devam etmektedir. Çünkü çoğu psikoloğa göre kişiliğin gelişimi ana rahminde başlamaktadır. Buna kanıt olarak ikizlerin doğum evveli ve sonrası durumları gösterilmektedir. Ana rahminde hareketli olanın, doğum sonrası da karakterini sergilediği gözlenerek bir sonuca varılmıştır. Ben kişiliğin ne zaman gelişmeye başladığı ile ilgilenmiyorum. Kişiligin benim tabirimce bilinçsiz dönemde de nasil geliştiği beni ilgilendirmiyor. Burada bireyin engelleyemeyecegi bir seri davranış yüklenmesi bulunmakta ve bunları alıp almama hakkında inisiyatif kullanamamakta.

Konunun buraya gelmesi benim bireyin bilinçli düzeyine ne zaman geldiği konusunda bir açıklama yapmamı gerektiriyor. Bilinçli düzeye gelmek izafi bir kavram değil, bireyden bireye değisen kriterleri barındırmıyor. Burada ne kadar geniş bir çerçeve çiziyorum, anlamanızı bekliyorum. Bir sokak satıcısı ile bir iş adamı arasında bilinç düzeyi - ya da olgunluk diyebiliriz - açısından bir farklılık oluşturmuyorum. Yaşamları, aldıkları kararlar farklı,karar mekanizmaları farkli olabilir. Biri diğerine göre mantık ya da duygu tarafına daha fazla yatmış olabilir ama bunlar hiçbir zaman otomatik insan olmama konusunda bir özür sayılamaz. Bu bilinçlenmeye bir yıldırımın çakmasi gibi bakilabilir. Nerede nasıl olacağı belirlenemez. İnsanlarla iletişim ve daha önemlisi etkileşim sırasında varoluşçu bir yaklaşıma kayarken gerçekleştirilen id'lerin geneline bakildığında belirginleşen bir olgudur. Id olarak ele alınan ise, insanın kendini geliştirmesi sonucunda yapısında var olan temel davranış biçimlerine ne denli hakim olduğu ve bunlari ne ölçüde değiştirebildiğidir. Bu kültürle değişebilecek bir yapı degildir, bu kazanılmaz da. Fark ederseniz burada bir çelişki de doğar. Eğer insanın kendini değiştirmesi kendine katamadığı ve kendini değiştiremediği bir kanaldan oluyorsa insanlarda kalıtımsal bir şekilde ortaya çıkan bir durumun başta iyi olmadıkça, sonra nasıl iyileşmesi beklenilebilir. Burada kabullenmek, her zaman kabullenmektir. Yeri gelir bir paradoks bile çözülebilir. Bu mantığı geliştirmeyen biri kendi yolunu iyileştiremez. Paradoks kavramini bilmek bir fayda getirmez, yalnız bu tür bir durumun varlığının bilincine varabilmek getirebilir. Paradoks kavramının bilincine varılması için de kültür seviyesinin yüksekliği bir etken sayılamaz. Sadece olaylara baktığında, onları derinlemesine gören bir bilinç yeterlidir. Paradoksu insanlar her işlerine katarlar.

Buradan basit insan; tanımıma girmek, açıklamaların sağlığı açısından yararlı olabilir. Bu tür kişiler bence en eğlenceli ama bir yandan da en sıkıcı kişilerdir. Söyleyeceklerinin ve yapacaklarının hepsini kisa bir tanışma evresinden sonra hemen tahmin etmeye başlarsınız. Hatta bu tür birisiyle işiniz varsa onun cümlelerini tamamlayarak işinizi çabuklaştırmaya çalışırsınız. Fakat genelde bu sizden üst düzeyde bir yetkilidir ve siz de bu ikilemi içinizde hissedersiniz. Yapmanın gerekliliği ve yapamamanın yaptırıcı unsurlarına boyun eğme durumunu kabullenme. Sonuçta sizin söylediğiniz olmaz, onun söylediği hiçbir risk taşımadığından dolayı başarılır ve size biri gelir içinizdeki o gel-giti hissettiğini belli eder derecede bir hayat dersi verir. Bunun sizin içinizde firtına koparmasına izin verirsiniz. Sinirlenirsiniz ve bir dahaki sefer için beklersiniz. Buna sebep olanlar "basit kisilerdir". Hayattan alacakları daha doğum ertesinde bitmiştir. Raydaki tren gibidirler. İyi bir gözlemci için büyük hareketleri çok belirgin seçilebilir.

Basit insanı tanimak bize ne kazandırdı. Havuzun içindeki çogunluğu tanımış olduk. Bu kadar basit mi? Evet. Bu alt yapıda insanlarımız (çoğunluk) farklıyı kendisine benzetme çabasına girerler. Kendi acizliklerinin nehrinde akarken birisinin kurtulmasını istemezler. Bunun sebebi ise birisinin kurtulmuş olmasi onlara yeteri gayret gösterdikleri takdirde kendilerinin de kurtulabileceğini hatırlatacaktır. Kıskançlık ve hazımsızlık onları nehirlerinde sürüleri arasinda güvende hissederken huzursuz ediyor.

Simdi "kurtulmus insan" tanımıyla ne demek istediğimi anlatmak istiyorum. Madem ki basit insanin tekamül etmişi oluyor, onu da bu spekturum içinde tanımamız gereklidir. Aslında bu insanları gözlemlediğinizde taklitçi olduklarını görürsünüz ve kişilikleri diğer kişiliklerden kopyalanmış özelliklerle doludur. Bu şahıs kendisinden kompleksleri nedeniyle daha üstün gördüğü kişiliğin bir özelligini bünyesine katar ve o kopyaladığı karakteri sergilediği durumlarda ona bürünür. Böylelikle kişiliği bölünür, bölünür ve ortada kendi diyebileceği birisi kalmaz. Ama toplama olan bu karaktere bakıldığında çoğu zaman dengeli bir çizgi sergiler. Hatta vaktinin çogunu yanında geçirenler dahi onun bu yapida biri oldugunu anlayamaya bilirler. Bu sihir, anlik bir şahsiyet sergilemesi ve kontrol dışına kaçan, ya da sızan bir alt benliksel dışavurumla dağılıverir. Her şey çökmüstür. Bu o kadar bariz bir sivriliktir ki bir anda etrafında insan kalmaz. Ne olduğu, nereden geldiği, kültür seviyesi bir anda belirginleşir. İnsanlarin aklındaki "acabalar" yerine oturur ve kişi multi çöküş yaşar. Artık "O" her şeyi yapmaya "muktedirdir". Siz de ona her şeyi yaptırabilirsiniz. Sizin otoritenizin kölesi olmaya can atmaktadır çünkü bir otorite eksikliği içindedir. Kurduğu her sey çökmüş ve ilk gördüğü modelden tekrar başlamak ihtiyacındadır. Bu da onun, yaşadıklarından hiçbir ders almayarak hayatına devam ettiğinin göstergesidir. O zaman bu kişiliğe "kurtulmuş" demenin anlamı nedir. Bu kişilik etrafının farkına varmıştır! Boş insan gibi değildir. İnsanları basitçe sınıflandırma yeteneği vardır. Kim faydalı, kim değil ayrırımı yapar. Ama üst bir bilinçle de çok güzel yönetilebilir.

Demek ki sıra kurtulmuş insandan sonra "üst bilinçleri" tanımaya geldi. Kurtulmuş insandan farkları onların bir tanedir ve bu özellikleriyle bir yol aldıkları söylenebilir ve bu yol da onlari farklı bir kategoriye yerleştirmeye gider. İnsan kullanabilme yetenegi. Kendi geçtikleri yoldan ya da gözlemlerinden kazandikları ile diğerlerini amaçlarında kullanırlar. Gerekirse kitaplara başvurup inceliklerini de yakalama eğilimlileri bulunur. Ama hepsi komik tiplerdir. Bu özelliklerini gözlerinde o kadar fazla büyütürler ki en zayıf yanları bu olur çıkar. Buradan içlerine girip, onları anlamadan dahi onları yönlendirebilirsiniz ve bunun için çaba harcamanız gerekmez. Sadece bu yanlarını okşamanız yeterli olacaktır. Size enteresan kapılar açarlar. Ama sadece bu kadardırlar.

Evet, benim gözlemlerime göre toplumumuzda en yüksek seviyeye kadar bulunan bütün insan tiplerini şu ana kadar inceledik. Şimdi sonuç kısmına gelmek ve konuyu kapatmak zamanıdır. Bu yazıdan bir seyler almak için bundan sonrası önemlidir diyebilirim.

Basit insan tanimında kendinizi, basit insanın tüm hareketlerini önceden fark edecek kişi olarak kendinizi hiç gördünüz mü bir an için, ya da basit insanın yukarıda bahsi geçen susma ya da konuşma ikileminin ne olabileceğini anlayabildiniz mi? Birisinin davranışlarına, sizin rahatınizı bozacağını hissederek müdahale etmeyi "düşündünüz" mü? Bir insana en düşük seviyede dahi olsa, kolay olabildiği için, bir şeyler yaptırmak hiç "içinizden geçti" mi? Insanları kullanan üst bilinçteki insanları okurken, onların bu yanları okşandığında, onların da zayıf olduğunu hissettiğinizde yüzünüzde hafif bir tebessüm belirdi mi?

Eğer bunlardan birini bile yaptıysanız, siz otomatik insansınız. Toplum sürüsünün bir parçası. Bu saydıklarımın bazen hepsi, bazen de hiçbiri bile değilsiniz. Yani en kötüsüsünüz. O kadar kendinizi geliştirecek kitapları ve öğretileri kendinize katmışsiniz ama otomatiğe geçmişsiniz. Yani toplum size ne yapmanızı söylüyorsa aslında onu yapıyorsunuz şu an. Buna şiddetle karşı çıkıyorsanız dahi bunu toplumdan gelen, "birisi fikirlerini bozmaya çalışıyorsa REDDET!" içgüdüsüyle yapıyorsunuz. Siz yoksunuz. Sizin yerinize toplum var. Bedeninizi hareket ettirip belki bir şeyleri özgün yaptığınızı düşünecek kadar acizsiniz. Ama bir de biz varız. Bu yazıyı yazanlar. Sizin içinizi harfleri büyük olan bir kitap gibi okuyanlar. Hiçbir gizliniz, bizimle karşılaştığınızda saklayacak bir mimiğiniz ya da göz ifadeniz olamaz. Her şeyinizi anlar ve bunu anladiğımızı size hissettirmeyiz. Siz en coşkun modunuzda ne yaparsanız yapın. Biz sizden ayrılırken, yine böyle birine rastlayıp eğlendiğimizi düşünürüz.

Az olsak da variz, ve siz bizi seçemezsiniz!

Sunday 22 July 2007

Seçim Manifestosu




"İnsan ruhu yaptığı seçimlerle belirlenir. F.Nietzsche"

Bugün Genel Seçim var. 85 seçim bölgesinde 7.395 aday çoban olmak için yarışacakmış. Türkiyeyi ve türk halkını müreffeh bir geleceğe götürecek olan iktidarı ve maşalarını seçme günüdür bugün. Bu zat-ı muhteremlerin eğitim durumları şöyle imiş :
4.086 sı üniversite / yüksekokul , 2.369 sı lise / ortaokul ve geri kalan 940 ı da ilkokul mezunu imiş. Profesöründen tutun da emeklisine, ev hanımından tutun da kebapçısına kadar geniş bir aday yelpazesi var. Seçmenden oy dilenirken " Urfanın etrafı duman" söyleyeninden tutun da, mazot ve öss yi kaldıracağını söyleyenlerin bulunduğu seçim curcunasını bugün nihayete erdirmek üzereyiz. Mitingler yapıldı, hediyeler (!) ve bayraklar dağıtıldı; günlük 100 ytl benzin parasına arabasını parti hizmetine sunandan tutun da, genç ve yakışıklı diye 40 derece sıcaklık altında miting alanına koşan insan yığınlarının belirleyeceği bir yönetimi biz bugün hak (!) edeceğiz.
Çok renkli mitinglere şahit olduk; meclise girmesi muhtemel olan partilerin genel başkanları çok yoruldular kendilerini ve hedeflerini halka anlatmaya çalışırken. Buna mukabil bağımsız adayların mitingleri ise daha kıyaktı; örneğin benim bu civarda mini etekli adı sapı bilinmeyen şarkı söyleye(meye)n kadınlar eşliğinde millete hizmet vaad eden bağımsızlardan tutun da, ipi sapı Apo'ya kadar giden bağımsızların yarıştığı bir seçim arefesini arkada bırakıyoruz. Miting alanlarında, ya da çeşitli medya kanallarında partilerin kendi programlarını anlattıklarına pek şahitlik edemedim doğrusu. Birbirlerine bok atmaktan veya geçmişe atıfta bulunarak prim yapmaya çalışmaktan vakit bulamamış olsalar gerek. Fakat lütfetmişler, web sayfalarına parti programlarını koymuşlar, en azından oradan okuyabildik, sağ olsunlar !

Muktedir halkım , gene her zaman olduğu gibi en optimumunu (!) seçecektir. Üç partili koalisyon şimdiden hayırlı olsun milletime! "keep being fucked" doktrini altında, önümüzde aydınlık ve ferah bir beş yıl(dız) bizi bekliyor. Gelin size naçizane bir analiz yapmaya çalışayım, hem böylece bendeniz, daha kararını verememiş biri olarak, analiz sonrasında hedefi belli bir insan olarak klavye başında kalkarım, who knows?

AKP : En çıtır, en körpe partimiz. Geçen seçimlerde tek başına iktidar olma kudretine nail olmuş, makro tablolara baktığımzda da başarılı bir 5 yıl geçirmiş bir parti izlenimini çalışma partneri medya desteği ile seçmende yaratabilmiş bir partidir. Yaptırılan anketler ve bu yolla halkın ajite edilmeye çalışılması da cabası. Beyin takımını, " hadi ordancı Erbakanın" milli görüş okulundan yetişmiş şahsiyetler oluşturmaktadır . Erbakan tüm hayatı boyunca din ve siyonizm üzerinden bir siyaset güderken, artık evine Recai Kutan ve birkaç koyunu gütmek üzere çekilmiştir. Siyaset sahnesinde hala sandalyeli ve silüet olarak yer aldığına bakmayın, o artık malulen emekli. Ama işi iş, Uzan ya da "iş aş bu sefer haydar BAŞ" tan biri iktidara gelirse, emekli maaşı 2.000 ytl, harca harca bitmez ! Normalde bir cami derneğini bile yönetemeyecek bir insanın Meclis başkanlığı yaptığı, adaletin sadece mazgalları cilalamak olduğunu sanan bir adalet bakanının, asıl kendisini eğitim ve terbiyeye ihtiyacı olduğu halde eğitim bakanlığı yapan ve bir de bunlara mollalarla, şeyhlerle, iş adamları ile beyin fırtınası seanslarına katılan bir başbakanı eklersek, kadronun ne kadar da liyakatlı olduğunu rahatlıkla görebiliriz (!). Sayfalar dolusu yazardım ama yerimiz mi dar ne ?

MHP : Ari türklerin partisi, ulu ve saf insanların cemaati ! Kandan ve kafatasçılıktan beslenen bu muhalefet partisinin meclise gireceği açıktır. Ülkücüyüm çok şükür diyenlerin % 14 oranında oy alacağını sanıyorum. Bozkurtlar şimdiden çiftleşmeye başladılar bile, hayırlısı olsun ! Meclis çok şenlik bir yer olucağa benziyor.

DP : Fiyasko bir birleşmenin ayakta kalan çocuğu ! Yıkılmadım , ayaktayım imajını veren Sülo'nun partisi. Derin devlet - MİT tecrübesi olan, emniyette paşalık yapmış bir lidere sahip şimdi DP. Menderesin DP'sini canlandırmaya çalıştığını, o ruhu yakalama çabasında ve hatta ve hatta o ruhun devamı olduğunu Ağar,kendileri ifade etmişlerdir. İdam sehpaları çürümemiş olmalı....hadi bakalım sağ-sol culuk oynayalım. Barajı kuvvetle muhtemel aşacaktır. Hükümet ortaklığı şimdiden hayırlı olsun. Bir yıl içinde terör gündem maddesi olmaktan da böylece çıkmış oldu, yaşasın idi !

CHP : Müzmin muhalefet; ebedi şeflerin, hizipçilerin partisi ! Ulu önder Atatürkün kurduğu en köklü siyasi parti. İnsanın canı acıyor, içi gidiyor..böyle büyük bir insanla özdeşleşmiş bir partinin ayaklar altında olması, ahalinin "Baykal'ı hiç sevmiyorum" diyerek partiyi reddeder bir imaja sahip olması ne yazık bir Atatürk hayranı olarak beni üzüyor. Parti ön plana çıkartması gerektiği sol gömleğini çıkartmış, hatta donunu bile çıkarmış olarak birkaç yaşlı takımının şefliğinde uçuruma gidiyor. Bir şansı var : tepki oyları, gün AKP yi devirme günüdür oyları onu uçurumdan kurtarabilir. Ama iktidarı ele aldığında , köklü ve radikal değişimleri yapmak üzere genç ve liyakatlı beyinlere parti devredilmez ise, sonunun Ecevitin DSP si gibi olması içten bile değil. Ecevit ruhunu da CHP ye kattıklarını, vicdani rahatsızlığından dolayı Ecevitin ölümünden sonra, özür mahiyetinde dile getirebilen Baykalın hangi öze sahip olduğunu hep birlikte göreceğiz. İktidarın hayırlı olsun ve bu senin son şansın !

Diğer partiler ekstrem olup, baraj altında kalacaklarından dolayı, onları mevzubahis etmiyorum. Burda Genç Parti için de bişeyler demeden geçemiycem, milleti ve ülkeyi soymuş olup ta tekrar çaldıklarını millete iadeyi ziyaret maksatlı dönmek isteyen Uzanın aslında vaatleri bir nevi yapılabilir bulunabilir. Örneğin mazotun 1 ytl olacağı maddesi. Doğru olabilir. 1 ytl nin üstündeki mevcut marjı milletten çaldığı ile finanse edebilir! Adının Genç Parti olması ve de genel başkanının ütopik siyaset anlayışına sahip, genç ve yakışıklı olmasından dolayı partisin % 8 -9 larda oy alacağını öngörebiliyorum. Kebapçı da onlara katıldı zaten, servetinin de % 30 unu halka vermeye amade üstelik ( % 70 i ona kalsın canım , o kadar türkü söyledi, kafa patlattı ). baraj dışında kalanlar gerçeğiniz kutlu olsun. Please dont hesitate fingering yourself ! kisses

"Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz? Nietzsche"

Çok fazla uzatmadan yazımı noktalayayım. Bu arada şu anda kararım netleşti. Alternatifler arasında bir çoban seçmemiz gerektiği ortadadır. Koyunluk vazifemize, egomuzu incitmeden, vatandaşlık sorumluluğumuz diyerek sandıklara akın edebiliriz, ettik de ! Birilerinin pirzolalık eti olmak bizim demokrasi anlayışımızdır zaten. Çoğunluğu tatmin etmek, bir nevi sosyal mastürbasyon yani; ama bunların hiçbiri beni henüz boşaltamadı, orgazm uzak bana..'çek Mustafa çek çek, hayat hep böyle çekmekle mi geçecek' ...

Bu bir Seçim Manifestosudur, beğendiğim parti ve kişiler olmadığından, seçme hakkımı seçmeyerek kullanmak istiyorum. Eyvallah!

"Kendi alabileceğin bir hakkı, bırakmayacaksın sana vermelerine. Nietzsche"

Thursday 19 July 2007

Tevellüt


"Ne denli yükselirsek, uçmak bilmeyenlere o denli küçük görünürüz.F.Nietzsche"
Bugün birilerinin hatırlatmasıyla yirmisekiz (28) yılı geride bırakmış olduğumu öğrendim. Geride kalan sadece yıllar mı oluyor, tartışılır. "Şimdi" de, geçmişin nostaljisi ve geleceğin hayali olmadığı bir an'dayım; zamanlar arasındaki tünel köprünün tam ortasında çırılçıplağım...değilim, üzerimde boxer , elimde bira şişesi ve hoparlörlerden yükselen " Hareket Vakti ( Umay Umay ) şarkısının sesi var. Bugün kandilmiş, bayrammış, doğum günü imiş umurumda değil ! Boşluğun gondolunda sallanıyorum; ritimsiz, yitimsiz ve amaçsız. Başımı vura vura çarptığım duvarların metafiziğini kanıksadım artık. Alnımdaki kan pıhtılaştı ve şekil değiştirdi. Kendi benliğimde mülteciydim; parolojik bir yanılsamadan ibaretti "şimdi". Senkronize olamıyorum toplumla. Onlar için pesimistik olan bir bakış, benim için gerçeği ta kendisidir ! Hayatın tadını çıkarmak, ne demekse ! Sanki üzerinde tadını muhafaza eden bir jelatin var herdaim çıkarılmayı bekleyen. Ya paketin içindeki kokmuş, çürümüş ve porsumuş olanların birileri için hala tad özelliğini barındırdığı gerçeği mümkün müdür?

"I will survive" ....amfetamin etkisini gösteriyor. Bira beni kesmiyor, Nietzsche de öyle ! Nem-alkol oranı yüksek, şizofreni seviyesinde belirli bir artış söz konusu...Tanrının komiserliğinde üflediğim promil aleti tavana vurdu. Yanıcam ben, öbür tarfta yerim şimdiden kiralık konak ! Oysa, oysa bu tarafta kuru-pilav yiyebileceğim bir çadırım bilem yok, belki de varlığım bilem yok! Ah aysız gecelerde olur ne olursa, suladığım çiçekler soluyor !

"Gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı, ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım, bence de seçilesi en anlamlı anlamsızlık bu olurdu. F. Nietzsche"

http://www.yerleske.net/makale970.html

Bugün 28 yılı geride bırakmışım. Ben uçuş modundayım, kedinin ise canı cehenneme! Kuşum zaten öldü, diğer kuş ise beni serüvenden serüvene sürüklüyor. Merak ederim acep hangisi asıl kaptan diye; beynim ile dikbaşım arasında müthiş bir liderlik yarışı var. Metazori yapılanların hayatımı işgal ettiği bir süreçteyim. Beynim beceriliyor, duygularım zaten antik lahit !

"I'm so lonely. And that's ok. (alt: 'cause today )
I shaved my head. And I'm not sad, and just maybe
I'm to blame for all I've heard. And I'm not sure.
I'm so excited. I can't wait to meet you there.
And I don't care. I'm so horny. But that's ok. My will is good. Nirvana"

Biram bitti, yenisi açmalıyım. Bugün benim doğum günüm, iyi değilim bugün......

"Ben, iki insanın daha yüce hakikatı bulmak için, bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum. F.Nietzsche"



Wednesday 4 July 2007

Kapanan Telefon


Bu gece olduğu kadar,karşı cinsten birinin söyledikleri bana hiç bu kadar koymamıştı.

...çalan telefonu(kimin aradığını bilmemin güveniyle) herzamanki sakinliğim ve sıradanlığımla açmışken,konuşma sonrası tam bir hezeyandı.Zaman mefhumu beni artık sınırlamıyordu vede sonsuzluk artık sonsuz değildi.Benim saatimde şimdi bir dakika altmış saniye etmiyordu. Kalbim inanılmaz acıyor,sanki içinde mangal yapan birilerinin mevcudiyetini anlamamı ister gibiydi.İnanılmaz fiziksel bir acı...acının tüm anlamları vücut bulmuştu bu an...Tanrım bu nedir?Öncü olduğunu bildiğim bu tarifsiz acının artçıları da olacak mıydı? Sudan çıkmış balığa dönmenin pratiğini mi yapıyordum.Oysa şu ana kadar hep balık olmayı istemiştim...

Gelen bu tarifsiz acı beraberinde tarif edeceğim bir çok yaşanmışlığı da yaşanmamış kılıyordu.Durduramıyordum kalbimdeki sızıyı.Aklım daha önce hiç karşılaşmadığım bu durum karşısında işlevini yitirmişti sanki.Peki sevişme anını ben belirleyemeyeceksem benim şu an şişme bebekten farkım neydi? Bağışıklığım yoktu.Hiçbir aşı ben mikrobunu yalıtamazdı ki içimden!

...idmansızdım.Daha evvelinde deneyimleyemediğim bu bilinçdışı acının kaynağı neydi?Domine olan kişiliğimin dibe ittiği diğer kişiliklerimden birinin bağımsızlığı mıydı bu? Kalbim,yumurtadan dışarı çıkma zamanı gelmiş timsah yavrusu gibi göğüs kafesimi kırmak istiyordu.Düşünce denizimde düşünecelerim öylesine birbirine girmişti ki ortada duran deniz fenerinin bir fonksiyonu kalmamıştı.Artık ben farklı bir bendim.Bir insanın aynı nehirde iki kere yüzememesi bu muydu?Savunduğum ve övündüğüm birçok şeyi anlamsız kılıyordu bu sancılı anlar. İlk defa kendimi bu kadar kontrol dışı hissettim.Aklımın insiyatifi eline alamayışı beni var olan tüm kırıklıklara uğrattı.

...uyuyamıyordum... Yazdığımın,fiziksel acımın daha da ötesi aklımın acizliğinin idrakındaydım en şiddetlisinden.
...Yazamıyordum...

Acıtmamıştı beni hiçbir ölüm,ayrılık,sevgisizlik ve haz bu akşam kapanan telefon kadar.Kalbimin ağrısı o kadar basınçlıydı ki,sanki aklım koordinasyon yetisini kaybetmiş durumdaydı.İmpulslarım yörüngesiz ve imansız,sanki mahşer telaşındaydılar.Nefesim acıma paralel bir ritimle seyrediyordu ömrümün en uzun akciğer yolunda. Kendime her 'güçlü ol,rasyonel ol' telkininde bulunuşum aslında kalbimdeki acıya atılan bir katalizörden başka birşey değildi.Hep sevdiğim fakat şimdi,şu anda küfrettiğim karanlık,hiç bu kadar kapkara gelmemişti bana.Dışardaki lanet olası cırcır böceği hiç bu kadar sinir bozucu cırcır etmemişti.Lambanın ışığı beni bu kadar utandırmamıştı baskın yediğim mahrem anlarında bile.
Evet,artık eski ben ölmüştü.Maskem düşmüştü.Kendimi dışardan bu kadar net görebilmek ve güçsüzlüğümü gizlemiş olduğum kamuflajımın görüntüsü acımı kalbimin tekelinden kurtararak diğer organlarıma da nasiplendirmişti. Acı artık tüm bedenimdeydi.Acıyı hissetmiyordum çünkü onunla bütünleşmiştim.Ben artık acıydım...bedenim umurumda değil,ruhum ise iflas etmiş durumda. Artık acı yok çünkü ben acıyım...uyuyordum yoksa uyanıyor muydum?