Friday 3 October 2008

Popüler Kültür II

Popüler kültür hayatımızın içine sızmış bir kavramdır.Bugün pek çoğumuz hayatımızı popüler kültür ve değerlere göre yaşamaktayız.Popüler kültürü tüketmekle desteklemekteyiz.Bu tüketim,insanları yönetecek bir boyuta çoktan ulaştı da geçiyor.Gerçek yaşamla aramıza büyük ve güçlü bir örümcek ağı örüldü.

Dünyaya,radyoların,televizyonların,sözde aydınların,fotokopi zihniyetinin açısından bakıyoruz.”Ben” olmak çok zor!

İnsanların büyük bir çoğunluğu (Aziz Nesin gibi yüzdeye vurmuyorum) aynı şeyleri düşünüyor,aynı şeyleri beğeniyor,aynı şeyleri istiyor,aynı değer yargıları ile yaşıyorlar.Her şeye bu “aynı” kalıp egemen.Böylece onları yönetenlerin,yönlendirenlerin işini çok kolaylamaktadırlar.

Farklı düşünmeleri gereken noktalarda aynı,aynı düşünmeleri gereken noktalarda ise farklı düşünmektedirler( Yakın tarihimizde çok güzel bir örneği var:K.K.T.C.).Birey olmaktan caydık,bilinçsizliğimiz yönlendirildiğimizin farkına varamayacak boyutta.

Bilinçsizliğin en büyük aracı kanımca popüler kültür ve onun sadık uşağı medya.Çünkü hayatımızı eline geçirmiş,güçlü bir araç popüler kültür.Hayata bir başkasının gözleriyle bakmak kişiyi kendinden ve gerçeklerden uzaklaştırır.”Sorgulanmamış hayat,hayat değildir” demiş büyük üstat Socrates.

Bir ülkede düşünme eyleminden söz edilmiyorsa,sorgulama yokluğu egemense,o ülke insanı cehalete,bataklığa düşmekten ve AB kapısında “terbiye” üzere “ekonomik hayaller” kurarak beklemekten kurtulamaz.

Türkiye’de yaşayan insanlar,kendi topraklarında olandan bihaberken,kendi kültürünü tam anlamıyla tanımıyorken,televole,size bişey diyebilirmiyim,hayvanlar pardon ünlüler çiftliği,yaseminin kapıkolu gene pardon penceresi ve türevi olan programlar izlenme rekorları kırıyor.Türkiye’nin en başarılı kadını bize,Güler Sabancı olarak dayatılıyor.(Yesinler,Türkiye’nin en başarılı kadını hiç kuşkusuz benim annemdir.En büyük başarısı ise benim!).Efendim,Oya Eczacıbaşı,İstanbul’da Sanat Müzesi açmış,böylece insanlıkta ,saygıda,entellikte hepimizin önüne geçmiş olmaktadır.Sanata ve onun vitrini olan müzelere karşı değilim,fakat gerizekalı da değilim!Oya Eczacıbaşı çok matah(!) işler yapmak istiyorsa,gitsin Anadolu’ya,doğuya okullar,kütüphaneler,sosyal ve kültürel mekanlar açsın!Ondan ve Türkiye’nin en başarılı(!) kadını olan Güler Sabancıdan çok daha akıllı,çevik ve atik olan öğrencilere burslar versin,yeni mezunlara iş imkanı sağlasın.Sahip olduğu serveti,gerçekten “sanat” yaptıkları için geçim sıkıntısı çeken gerçek “sanatçı” larla paylaşsın!

İnsanlar Türkçe’yi yüz kelimelik bir dile dönüştürdüler.Ömrünü müziğe adamış insanların kasetleri,cd’leri fiyasko bir satış rakamı ile harcanıyorken,iki dakika içinde uydurul(amamış)muş saçma sapan bir şarkı(!) basın yayının desteği ile onların deyimiyle “büyük beğeni” görüyor.

Düşünmek,üretmek ukalalık ya da anlamını bilmeden kullandıkları entellik oluveriyor.Kavramlar çarpıtılıyor ya da kavramların içi boşaltılıyor.

Haberler( salt cinsel tacizlerden ibaretler),haber merkezinin bağlı olduğu şirket ya da holdingin çıkarlarına göre değişiyor; izafiyet gösteriyor.Haber merkezinin bağlı bulunduğu şirket ya da holding diyorum çünkü basın-yayında gözlemlenen bir olgu ve gerçekliktir; Gazete sahiplerinin iş adamı olması,günümüzde yayın sahipleri de işadamıdır,basın özgürlüğünün holdinglerin yarışına araç yapılmasıdır.

Uğur Mumcu, “Basın özgürlüğü,haberleri serbestçe elde edip yaymak ve her türlü düşünceyi yine serbestçe dile getirmek demektir.Şirketleşme ve holdingleşme demek değildir” diyerek bu konuyu özetlemiştir.

Mehmet Barlas gibi biri,TRT’de ve diğer büyük kanallarda kendine yer bulabiliyorken,Hulki Cevizoğlu iş bulmakta zorlanmakta,kendine ancak ne olduğu belirsiz bir kanal olan,Flash Tv’ de yer bulabilmektedir.Sanırım bu örnekle,”Semra hanım”ı izleyen her 100 kişiden 70’i ile bir korelasyon kurabiliriz.Her ikisinin de arkasında benzer motiflerin yattığı söylenebilir.

Kitle iletişim araçlarıyla yayılan kültürün bir başka amacı da mal-mülk edinimini ve malı ve mülkü ortaya sermeyi kışkırtmak,kullan-at,göster ama okşatma ideolojisini yaymaktır.Herkes kısa yoldan köşeyi dönmek; dizilerde,filmlerde ve reklamlarda izledikleri hayata ulaşmayı hayal etmektedir.Hayal etmekle kalmayıp,bunu eyleme dönüştürüp,hedefe ulaşmada her yolu “mübah” gören bir de stratejiye sahipler.

Pop çağı kültürünün bir başka yönü de “benzeştiriciliğidir”.Bunu bireylere çeşitli kimlikler sunarak yapıyor.Eşitlik,batılılık,doğululuk,apolitiklik,çılgınlık,marjinallik,farklılık... gibi.Bu kimliklerden özellikle milliyetçilik ve apolitiklik bir dogma olarak kabul ettirilir; Kötü amaçlar için “kullanılacak” duruma getirilir.

Popüler Kültürün olumsuzlukları bu kadarla sonlanamaz.Yazımda popüler kültürün en belirgin yanlarına değinmeye çalıştım.Pop çağı kültürü,belirttiğim olumsuzlukların tek başına,bağımsız nedeni değildir.

Egemen güçlerin amaçlarını yerine getiren bir araçtır.popüler kültür,sosyolojik ve politik(siyasi) alt yapı taşıyan bir kavramdır.

Popüler kültür,basın özgürlüğünün tam anlamıyla sağlanması,basının toplumu,bilgilendirme amacına uygun olarak her konuda bilinçlendirmesi ve kitle kültürünün toplumsal adaletsizliğinin sürüp gitmesi ile ne denli bağlantılı olduğunun gösterilmesi ile alt edilebilir.

Artık kendimizi bilmenin,tarihimizi,toplumumuzu bilmenin,”bilinçlenmenin” zamanı geldi.Güdülenmemek,kandırılmamak,yok olmamak için;
Bilinç,her zaman bilinç,iyiyi,gerçeği yaşamak için bilinç!
"Her eve değil,evdeki her bireye “bilinç” lazım.”

Popüler Kültür

Acınası bir çağda yaşıyoruz.İnsanlık kendi yarattığı batağın içinde çırpınmakta.Tüketimin önlenemediği, insanların duygularını para karşılığı sattığı ve boş yere kanların döküldüğü bir bataklık bu...Ve kurtulmak için yapılan her çırpınış bizi biraz daha batırmakta.Bu sorunlarda baş rolü oynayan günümüz insanını, ünlü Fransız yazar Albert Camus'un bir kitabından alıntıladığım bir sözüyle daha da anlaşılır kılmak istiyorum: ''...Öyle ki artık yaşamak adına tek yaptığımız şey sırf okumak için gazete almak(sırf magazin sayfaları için)ve ha bir de bol bol sevişmek....'' Gerçekten de bundan ibaretiz!

Günü gününe yaşadığımızı söyleyebiliriz.Çevrede bir sürü amaçsız ve gelecek kaygısı taşı(ya)mayan-insan var.Ve hiç birinin umurlarında bile değil insanlığın bu bataklıktaki umutsuz mücadelesi.Onlar(ezici çoğunluk)sadece magazin ve karşı cins konusunda tez yazan boş insanlar.Sırf bu boşluklarından dolayı bu kadar sesleri çıkıyor zaten.(Fizik kuralı: İçi boş olan cisim daha çok ses çıkarır.)Sokağa çıktığınızda şöyle bir bakın çevrenize.Görmekte zorlanmayacaksınız bu boş tenekeleri.Çoğunun ağzında tek düze konular.Ya biri bir köşede bir kaç sözde dostuyla güncel magazin haberlerini tartışmakta ya da bir diğeri elinde bir gazete, magazin ve spor sayfaları arasında mekik dokumaktadır...Tabi ki iş sadece gazete ve seks değil.Bunlar en iyimser örnekler.

Umursamazlık, saygısızlık, yaşama karşı duyulan sorumsuzluk(ki sadece bu madde üstüne bile bir kaç yüz tane kitap yazılabilir!Ben burada sadece bir tane cümle diyeceğim: Gerçek anlamda yaşamak varken ne diye yaşar gibi görünmeyi seçiyorsun ki ben insan!?),nefret, düşünmeden hareket etme ve önyargı ise aklıma gelen diğer zaafları senin,benim,onun...Duygularımız da artık eski değerini yitirmiş durumda.''Seni seviyorum'' kelimesi ağızlarda sakız olarak çiğneniyor artık.Eskilerin dev kavramları bile artık küçülmüş durumda.Savaş desen çok kolay ve eski gururunu taşımıyor.İlerdeki tarih kitaplarının günümüzdeki şerefsiz savaşları anlatacaklarını hiç sanmıyorum ;çünkü anlatacak pek bir şey yok.Aşk desen sadece Hollywood filmlerinde artık. Din desen,Tanrı desen yüzüne gülüp geçerler...Ne kadar kötü bir tablo çizdim değil mi? Tabi aramızda bir kaç Don Kişod yok değil.Bazı insanlar her türlü zorluğa rağmen hala eskilere dair erdemleri kalplerinde korumaktalar ve bazı gençler de onları izlemeye çalışmaktalar ama...Ama istisnalar kaideyi bozmazmış.Son söz olarak W.Sheakspeare'ye kulak verin lütfen:

''İNSANLAR KORKUYOR!!!İNSANLAR KAYBETMEKTEN KORKTUĞU İÇİN SEVMEKTEN KORKUYOR.SEVİLMEKTEN KORKUYOR,KENDİSİNİ SEVİLMEYE LAYIK GÖRMEDİĞİ İÇİN.DÜŞÜNMEKTEN KORKUYOR,SORUMLULUK GETİRECEĞİ İÇİN.KONUŞMAKTAN KORKUYOR,ELEŞTİRİLMEKTEN KORKTUĞU İÇİN.DUYGULARINI İFADE ETMEKTEN KORKUYOR,REDDEDİLMEKTEN KORKTUĞU İÇİN.YAŞLANMAKTAN KORKUYOR,GENÇLİĞİNİN DEĞERİNİ BİLMEDİĞİ İÇİN.UNUTULMAKTAN KORKUYOR,DÜNYAYA İYİ BİR ŞEY VERMEDİĞİ İÇİN.VE ÖLMEKTEN KORKUYOR,ASLINDA YAŞAMAYI BİLMEDİĞİ İÇİN...''

Adam doğru söylemiş değil mi?