Saturday 5 May 2007

Sarkaç Kırığındaki Ceset


Kedi uykusu cam\

Taş ağaç gölgeleri böler.Ölü martı kanatları ruhunu emmek için huzursuz bir telaşla birbirine sokuluyorlar.Yağmura saklanabilecekmiş gibi saydam,saklanamayacak kadar ve de.Ayaklarının çekilişini yürümemeye çalışarak kutluyor. Seyretmedim...sadece bir kırıklığın dokunduğu yerlerde kanserleşmiş tabakayı uzaktan tanıdım.Uyuşmuş dokular irini serbest bıraktı.Akıl sayfalarına vurulan kilit ...yaşam maddesi içinden hortlayan kuyu... Manasız ve ağır bir kareden diline tuz olup yağan...tamıtamınalıkta ses haddini aşmasaydı...sakin mecazında çok şık dururdu. İlaçlayıcı:Kara bir kutunun içine saklanan çürük çöp arabaları gelince anlar cenazenin tümü bu ve vakit-nasıl bir rüzgar eser...

Zift tarayıcı:Güneş, gümüş yeleleri öldüren at. Uyku:Havadaki silinti her kaygıda kazanılan yeni ağır kuş,imlasıdır suya miras bıraktırılan gölgenin. Felsefenin iliğinde ölen karga\ Yaylı sazlarıyla konuk güz,körkütük anlamaları deşiyor.Oysa anlam katı,kaygan evrende dilin erdiğinde boynunu kırdığıdır.Bütün seslerin dışındaki küme,yani toplamda henüz ölümün uğramadığı bir ölüm sessizliği.Ve her zirve bir düşüşün aksiyle ispatıdır. Boşluğa dönüşümlü kelimeleri özenle sessizlikten çek.Aralıksız sırala, ciğer ciğere dursun sözler.Yokluğu anlatmanın ayrık aracısının aracılığında özdil yerde yatıyor.İnsanlığının yarı hatırlanır parçaları, hani pek de uyumsuz bulunup sınırdışı edilmişlerdi ya, uyuşmuşluğun tehdidi kendinden ve kendinde ürüyor....uyuyamamanın ve uyanamamanın kararsız bünyesinde her şiir bir şairi bir kaç kez ölümle kırıyor... ....tüm cümleler yorulduğunda, tüm adımlar kurcalanıp kurcalanıp yarım bırakıldığında... sonra sus! Öyle ki sessizlikten dişlerin dökülsün. Sarkaç:Kafanın içsel yamuğu. Diş:Soğuk mermerdir zaman,uzanıp kaldığın...ve kendi kendini kemirişinin analitik yorumu. Eğikliğin kesik ucu:Camın kendiliğinden yerleştiği anlam.


Kendi aklında kan emici\

Ayağa kalkmasının tek sebebi var:tekrar düşebilmesi için ayağa kalkması gerekmeseydi düşmeyi daha çok severdi.Ayrıca böbreklerini döktüğü bir çukur zaman,yeniden yeniden ölemiyor.Ölü doğduğuna dair sanısı gereği,sadece bir kadavra olarak yürüyor.Ağzından dökülen kurtlardan nesnelere ilişkin anlamlar çıkarmaya çalışıyorlar.Anlamak istedikleri için değil elbet,daha az korkabilmek için.Oysa o korkusuna dokunarak ilerliyor,çaprazına gerili otopsi masaları için yazılmış oyunlardan korkusuna asılarak çıkabilirdi ama kan görmeyi seviyor.Aklını emerek büyüyor.Hiçbirşey bölünerek çoğalıyor.Adını bilenler çağırdığında sadece hatırlamıyor.... Çıkışa yönelik bütün parçaları çiğneyip geriye tüküren demir toplar,yazı kilometrelerce uzak sanki. Onların hatırlamadan öğrenebildiklerini öğrenemiyor.Mesela, merdivenleri inerken ki ustalıklarını borçlu oldukları şu hassas mesafe ayarı.Boşluğa ayağını uzattığında kendiliğinden yerine oturmuyor adımı.Tekrarların akıcı ve büyülü ve ezber yüzeyinde şaşırmamayı başaramıyor.Yürümeyi hatırlamadan yürüyemiyor.İlk hedefte takılıyor bu yüzden.Onlar koşarken o ayaklarının varlığından şaşkın donakalıyor.Aklımı ortalamadan ikiye bölüyorum.Ortasına duyan kör gözler,gören sağır kulaklar yerleştiriyorum.Bu benim saydamlığımın çerçevesi oluyor.Hayat kendisi için değildir.Sevinçten kendini kaybettiğini noktada eksik, vazgeçmeye kalktığın noktada da mükemmeldir.Hayat elindeki tek karttır.Hayat elinde olmayan karttır.Hangi ucundan yaklaşırsan yaklaş, hayat sana rağmen olandır.Ölümün de sana rağmen olacaktır ihtimalen. ... altında ezilmemek için hiçliğine sarıldığında...belki Ebru belki sen belki herkes.Teker teker ve çıkartılmış; bütün oymalı cümlelerin sanal aktörleri, bilmediği bir uzağın tuzağında ve bölünmüş; ağdalı hesapların aslında bildik basit sonlarıyla ve çarpılmış bütün yüzleri bütün yüzlerinin yüzsüzlüğüne...ve eklene eklene kıvırtık eklemliliği adının alacakaranlıktaki gidimsiz yankısına.....bir bilse...düştüğünü düşerken dolanan bacakları...


an:...........zihni sudan yanan an:Plastik duruşu,içine baktığında kimse yok. an:..kaliteli bir soğuğu hakediyor. Artık biliyorsun bu fıkir aklını içerek büyüyor...Kanını topaklayarak büyüyor.Kendini tükürerek büyüyor,güdüklüğüne büyüyor..Toprağın bağrında açan gelinciktir kurtlar.Onların yüreğine büyüyor.büyümüyor,ufalanıyor...parıltılı kurtların yüreğine ufalanıyor.Aysuyunda yansıması taşan gölgelesiyle duyabilirdi eksileni..Kan görmeyi seviyor.Ölümüne koşuyor.Çağıran ölümse koşulan yol birden düzleşir.

Çünkü ölü atları koşuyorum hala\

Kurumuş leylak rengi felç....yazmanın metafiziği gereği...kara gün sızlayacak ellerinde.Gemisi kopuk; rotasını,akmadan oluşan zamanı buldu.Çığ günü.Bütün dostların kolları karanfil.Gülümsemeleri yere akan...Su yılı, aynası çarpık ,imzası kel iziyle bugün bulutların toplandığı damarlarındadır.Kanadı kavruk...Ay yüklü Karadeniz...Ensesinde patladı. .....


Aklın kılıcından geç.Aklın kılıcından geç..Aklın kılıcından geç..

No comments: