Tuesday 1 July 2008

ANA-Bir

"Zayıflar Bizi Kendi Gücümüzden Utanmaya Zorladıkları İçin Kazandılar." Nietzsche

Paylaşmamaya karar vermişken, bir dostla sohbetimiz bu düşüncemdeki yanılgıyı ortaya koydu. Aslında okunmak artık umurumda değil; paylaşmak da! Ben yazarak "Güç İstemi"ne hizmet ediyorum.

"Başınıza geleni hiç bilmiyorsunuz, yaşam yolunda sarhoşlar gibi ilerliyorsunuz, zaman zaman da bir merdiven aşağıya yuvarlanıyorsunuz. Fakat sarhoşluğunuz sayesinde başınız yarılmıyor: Kaslarınız çok yorgun, kafanız çok dumanlı olduğundan o basamakların taşlarını bizim bulduğumuz kadar sert bulmuyorsunuz! Bizim için yaşam daha büyük bir tehlike : Topraktanız biz;...Birbirimize çarptığımız gün vay halimize! Düşersek her şeyin sonu demektir bu!" Nietzsche


Veya-mantığının aşağıda anlatacaklarımı anlamakta zorlanmasının anlayabilirim. Onun için bişey ya A ya da B'dir. Ve bu kurala uymayan herşey onlar için bir paradoks / çelişki / tutarsızlıktır. Herşeyin bir olmasını anladığım şekilde tarif etmeye çalışacağım. Ayrıca buradaki "bir" kavramıyla kastetiğim, her insanın veya herşeyin eşit olduğu kesinlikle değildir.

Bu durumu fantastik bir öykücük kalıbına dökerek anlatmaya niyetleniyorum. Eksik kalacağını baştan itiraf etmemde bir sakınca görmüyorum.

Önce insanaların nasıl "bir" olduğundan başlayacağım; çünkü en çok akla yatmaz görüneni sanırım bu husus. İnsanlar çeşit çeşit görünüyorlar ve hatta biz de zaman zaman onların doğalarının, biricik gen bütünlüğü ve çevre etkileşimleri olduğunu ve bu sebeple binbir şekil farklılık oluştuğunu ifade ediyoruz.

Peki, o zaman inanlar hem "farklı", hm de "bir" nasıl oluyorlar?

Bu yalnızca " canım dokundukları iplik aynıdır, dokuma şekli farklı olabilir " şeklinde ifade edilirse sanırım yeterli olmuyor ; çünkü bu sefer de insanlar " dokuma şekilleri " ile övünebilmeyi ya da başkalarını dövevilmeyi başarıyorlar.
Bunu bir örnekle izah edeceğim, lütfen bu fantastik öykücüğü sakince, sanki dedeniz size uyku öncesi bir masal anlatıyormuş gibi okuyun.

Her insanın bir küre olduğunu düşünün ve bu kürenin üzerinin belli sayıda minik aynacıklarla kaplı olduğunu ve bu aynacıkların karanlık olduğunu varsayın. Bu minik aynacıklar her insanda aynı ve eşit sayıdadır. yani bu durumda bu küreler birbirinin aynıdır.
Her küre dünyaya gelirken "doğa" tarafından bir bonus ile ödüllendirilir. Bu ödül şudur ; bu aynalardan oniki tanesi ( sayı atmasyondur ) ışıklandırılmış olur. Fakat her kürenin farklı yerlerindeki farklı oniki aynası aydınlıktır.

Böylece insan hayata karanlıkta başlamaz, kendisine başlangış puanı üklenmiştir. Aynı yerdeki aynaları aydınlatılmış insanalr arasında tabiidir ki bir tanıma duygusu, sempati oluşur. Kendisinde diyelim A/F/Z aynaları ışıklı olan küre, başkasında R/N/C aynalarının ışıklı olduğunu gördüğünde irkilir ve onu reddetme / yanlışlama / kötüleme gayreti içine girer. Çünkü kendini AFZ zannetmekte ve her kürenin de böyle olmasını istemektedir / beklemektedir.

Küre hayat içinde büyürken bazı olaylar ( Aşk, sarsıcı büyük acılar gibi ) nedeniyle başka kürede aydınlanmış O ve S aynasının kendinde de olduğunu fark eder. Bu farkındalık derhal onun yeni iki aynasını aydınlatır. Böylece 12 aydınlık aynası olan diyelim AFZ... serisi, AFZ....OS haline gelir.

Kürelerin kendini bilmekte gayretleri eşit olmadığından fırsatları da eşit olmayacaktır. Bu sebeple her küre hayatı içinde 12 aydınlık aynasına eşit sayıda aydınlık ayna ekleyemez. Zaten ekledikleri de farklı farklı olduğundan, küreler doğarken farklı gibi görünürken, ölürken de hala farklı görünücektir bu da doğaldır; çünkü kimse karanlık aynaları bilmez.

Bir kürenin bütün aynalarının aydınlık hale gelmesi pek alışıldık bir durum değil. Sadece şunu varsayabilirim o takdirde küre "ışık topu" haline gelir ki bu artık asla ondan alınamayacak "yuvaya dönüş biletidir"( ister Üst-İnsan deyin, ister başka bişey ).
Bunu örneğini ben görmedim, yalnızca bilgelik tarihinde böyle insanlar olduğunda dair kuvvetli sezgilerim var.

Bir diğer ve bence çok önemli aşama ise şudur:

Bazı küreler hayatlarında öyle çok aynayı aydınlatırlar ki, aydınlık bölümler, karanlık aynaları çerçeveleyecek şekilde öyle bir dağılır ki hala karanlık duran aynalar da "bilinir" hale gelir!
Şöyle örnekleyelim: Diyelim küre doğduğunda üstünde İstanbul, Honolulu, AlmaAta, Erzincan, Van... aynaları aydınlatılmış olsun. Diğer her yer karanlıktır. Bu kişi hayatı boyunca öyle çok ayna aydınlatmayı başarır ki, kıtalar tarafından çevrelenmiş okyanusu, yani bizim deyimimizle "hala karanlık aynalar" bölgesinin varlığını anlar. Bu durumdaki kişi herşeyin "bir" olduğunu artık bilir. Fakat bir ışık topuna dönüşmemiştir.

"Şu an" dan kopmuş ve simgeler / düşünceler yolu ile yaşamaya başlamış insanların yukarıdaki aşamalardan geçmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Dışımızdaki dünya aslında zihnimizdedir ve oradan yansıtılır. Milyarlarca insan tarafıdnan yüzbinlerce yıldır yansıtılan bu görüntüyü artık "gerçek" kabul etmek zorundayız. Zihin imgeler çöplüğüdür. "Ben" dediğimiz algımızın, zihnimizdekiler olduğu yanılgısı en büyük açmazımız olur. Oysa "ben" algısı tektir. Kendini zihindekiler zannederek ayrıştırır ve isim koyar ; Ayşe, Osman, Sibel gibi...
Ayrıştırma anlamanın bir yolu olmakla birlikte eğer bubu ifrata vardırırsanız sonu tımarhanede biter. Ve çok sayıda küre bunu yaparsa bu dünya böyle sonsuza kadar "oyun"u geveler.

Çok yaklaştığınız objenin çekim alanı sizi yutar; çünkü o obje yüzbinlerce yıldır sayılmayacak kadar çok insanın enerjisini içinde barındırmaktadır. Bir kişinin enerjisi bunun yanında hiç kalır. Kuvvetli olan zayıfı yutar; oyunun en gözde kuralı budur ( Güç-İstemi ). Bu sebeple herhangi bir şeye yaklaşırken; anlayabilecek kadar yakında, yutulmayacak kadar uzakta durmak gerekiyor.

"İnsanlar ışığın çevresinde toplaşırlar, daha iyi görmek için değil, daha iyi parıldamak için."
"Kişi, ışığını karartmayı da bilmelidir, böceklerden ve hayvanlardan kurtulmak için." Nietzsche

1 comment:

Unknown said...

Yazını çok beğendim Nazmi.Aslında başta anlamakta zorlandım ama öle güzel vurgulamalar varki çok net anlatıyo.Bu arada adımın geçmiş olmasıda daha da beğenmemi sağladı desem yalan olmaz:))Espri tabikide ellerine sağlık yine.
NOT: Paylaşmaya devam etmeni isterim.Seni ifade ediyo yazıların.