Friday 21 August 2009

Açılım Manifestosu

Bu konu hakkında yazma planım yoktu. Hatta bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi bu yazının konusunu Tayyiboculuğun ana damarlarından olan “İslamiyet” ve bizlerin neden radikal dincilerden tırstığımız oluşturacaktı. Fakat kendimi tutamıyor, gündemin popüler konusu olan bu konuda kısaca yazıyorum. Tayyiboculuğa daha sonra devam ederiz.

Kürt sorunu diye bir şeyin söz konusu olmadığını düşünenlerdenim. Eğer bir sorun varsa bu Ülke Sorunudur, demokrasi sorunudur, hukuk sorunudur. Terörü meşru kılmak isteyen cenahların argümanlarından biri haline geldi bu konu. Hatta daha da ileri gidilerek şimdi devlet kademesinde topyekün bir “Kürt Açılımı” seferberliği başlatıldı. Etnik bir gruba ayrımcılık kazandırma savaşı başladı. Bu ülkedeki Kürt vatandaşlarının nüfusunun Japon vatandaşlarından fazla olması onlara ayrıcalıklı haklar tesis edilmesi için yeterli bir gerekçe değildir. Etnik kimliğine, inancına, ten rengine bakılmaksızın bu ülkenin tüm vatandaşları hukuksal olarak eşit haklara sahiptir. Doğu ve Gündeydoğu Anadolu’daki ekonomik problemler sadece Kürtlere has değildir. Orada yaşayan tüm bölge halkı bu durumdan muzdariptir. Ekonomik sorunlar sadece o bölgelerde mi vardır? Bugün Kürtlerin çoğu ya atölye sahibidir, ya esnaf ya da otobüs şöförü. Politikacısından, sanatçısına, iş adamından bilim adamına kadar geniş bir yelpazede yer almaktalar. Çok zengin Kürtler olduğu gibi çok yoksul Kürtler de var. İyi de bu veriler tüm etnik grupların ortalamasıdır da aynı zamanda. Tüm Türkler şatoda mı yaşıyor? Tüm Rumlar sefaletten sürünüyorlar mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm vatandaşlarına eşit mesafededir. Türkiye üniter bir devlettir. Türkiye Devletini kuran Türk Milletidir. Bunda gocunacak bir durum yok. Irkı, milleti, devleti tamamen yadsıyan, sırf etnik grupları küstürmemek için yapılan siyasi taktikler kanımca duvara toslamaya mecburdurlar. Tüm bu olgular bu ülke için anlamsız olacaksa o zaman dünyada tek bir devlet, tek bir halk, tek bir para, tek bir dil oluşturmamız gerekiyor ki iddialarımız sağlam temele otursunlar. Kürtçülerin iki ana tezi vardır : 1- Kürtlerin Türklerle Kurtuluş Savaşını birlikte vermesinden kaynaklanan vaad edilmiş haklar iddiası. 2- Güneydoğu’nun ekonomik ve sosyal yönden devlet tarafından bilinçli olarak geri planda tutulmuş olması iddiası.

Kürtçülerin en önemli tezlerinden biri Güneydoğu’da ekonomik ve sosyal zorlukların olduğu ve devletin bu bölgeleri boşladığıdır. Oysa nüfus artış oranları Kürtçüleri yalanlamaktadır. 1990’dan itibaren Türkiye’de 15 yıllık nüfus artış oranı ortalama %24’tür. Oysa bu rakam Güneydoğu’da %40’tır. Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun Türk nüfusu azalırken Kürt nüfusu artmaktadır. Kürt nüfus artışı doğal bir artış değildir, bilinçli bir yönlendirilmenin izlerini taşıyor. Kürtler Türk nüfusun dört misli üremekte ve bu nüfus fazlalığının bir bölümünü Güneydoğu’da tutmakta, önemli bir bölümünü ise diğer bölgelere göçertmektedir.

Türkiye’de açıktan Kürtçülük yapamayanların önemli bir tezi de Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle Kürtlerin birlikte verdiğidir. Böylelikle denilmek istenir ki, ülkenin kurtuluşu ve kuruluşuna katılan Kürtlerin hakkı sonradan tanınmamıştır. Gizli Kürtçülerin diğer propagandaları gibi bu da tümüyle yalandır. Hiçbir işgal olmamasına karşın, yani savaşa katılmalarının önünde hiç bir engel olmamasına karşın en az katılım Güneydoğu’dan olmuştur. Oysa işgal altındaki Marmara ve Ege bölgesinden bile insanlar savaşa katılmıştır. Kaldı ki Kurtuluş Savaşı’na katılmayan Kürtler çıkardıkları isyanlarda bu devleti yıkmak için savaşmaktan ve ölmekten çekinmemişlerdir. Kürt isyanlarında ölenlerin sayısı Kurtuluş Savaşı’nda ölenlerin on mislidir! Bir bilgi : Kurtuluş savaşında ölenlerin sayısı 33.000 ve bunların sadece %2 si Kürttür. Şimdi bir de kurtuluş savaşı esnasında Kürtlerin çıkardığı isyanlara bi göz atalım :

1- ALİ BATI İSYANI: (11 mayıs-18 ağustos 1919) Ali Batı isimli kürt, Midyat'ın güneyinde hayatlarını sürdüren bir aşiretin başına geçer ve İngilizlerden yardım alarak isyan eder. Amacı burada bir kürdistan devleti kurmaktır. Yaklaşık bir ay süren ve çevre yerleşimlere de yayılan bu kürt isyanı Yüzbaşı Yusuf Ziya ve emrindeki askerler tarafından bitirilir ve Ali Batı öldürülür.

2- CEMİL ÇETO İSYANI: (7 haziran 1920) Bahtiyar aşireti reisi Cemil Çeto tarafından Fransız ve İngiliz yardımıyla çıkarılmıştır. Kürt Teali Cemiyeti'nin vasıtasıyla Doğuda bir kürdistan kurulması amaçlanmıştır. Cemil Çeto denen kürt, kısa sürede yakalanmış ve öldürülmüştür.

3- MİLLİ AŞİRET İSYANI: (24 ağustos-8 eylül 1920) Urfa'da Milli Aşiret tarafından çıkarılan ayaklanmadır. Milli Aşiret'in reisi İsmail ile birlikte Halil, Bahur, Abdurrahman ve Mahmut adlı elebaşıları, Doğu'da bir Kürdistan Devleti kurmak düşüncesi ile ayaklanmışlardır. Büyük bir kuvvetle harekete geçen asiler, Viranşehir'i aldıktan sonra Karakeçi Aşireti'ne mensup olanları öldürmüşler, fakat daha sonra yapılan çatışmada, büyük çoğunluğu ortadan kaldırılmıştır.

4- KOÇGİRİ İSYANI: (6 mart-17 nisan 1921) Türkler İstiklal savaşı verirken, kürt eşkiyalar 1920 sonlarında Erzincan, Tunceli, Sivas ve çevresinde pislik saçıyorlardı. Koçgiri aşireti reisi Haydar Bey Kürt Teali Cemiyeti'nin bir şubesini İmranlı'ya açmış ve merkezi yönetime karşı geliyordu. Biraz palazlandıklarında bölgede asker kaçaklarını arayan Türk ordusuna savaş açtılar ve bölgenin kürdistan olmasını istediler. Görüşmeler ile bir sonuç alınamayacağını anlayan Ankara hükümeti bu isyanı bastırdı ve isyancılar teslim oldu.

Bunlar yalnızca kürtlerin Kurtuluş Savaşımızda ki isyanlarıdır. Kürtler son 150 yılda otoriteye karşı 38 defa isyan ederek adeta bir rekor kırmışlardır. Bu gün Musul, Kerkük sınırlarımız dahilinde değilse bunun sorumlusu 1925 yılında devlete karşı ayaklanan Şeyh Said ve çevresidir.Görülüyor ki kürtlerin Kurtuluş savaşımızda Türk ırkına en ufak bir yardımı olmadığı gibi çıkardıkları isyanlar ve kurdukları cemiyetlerle (Kürt teali cemiyeti, Teali islam cemiyeti vs.) bizi sırtımızdan vurmuşlardır. Bu pencereden baktığımızda ortak bir nokta yakalamamız zor gibi görünüyor. O yüzden bu “Kürt Sorunu” “Kürt Açılımı” zırvalıklarıyla vakit kaybetmektense Türkiye’nin demokratikleşmesi, işsizlik, ekonomik problemler, hukukun üstünlüğü ve tarafsızlığı konuları üzerinde durulmalıdır. Her ne sebeple doğmuş olursa olsun, terör hiçbir şekilde aklanamaz. Bulgaristan Türkleri’nin isimleri zorla değiştirilmiş, asimilasyon politikalarına maruz kalmış olmasına rağmen hiçbir zaman silaha, şiddete, teröre başvurmamıştır. Orasının Bulgaristan Devleti olduğunun bilincinde olmuş özerklik, Türkçenin resmi dil olması vb. isteklerde bulunmamıştır.

Bu ülkede herkes anadilini özgürce konuşabilmelidir. Kendi kültürünü tanıtmalı, zenginleştirmeli ve yaşatabilmelidir. Benim çok iyi Kürt arkadaşlarım, komşularım var. Bu konuları her zaman tartışır, konuşuruz. Olayı kim kimi döver noktasına çekmenin kimseye bir yararı olmaz. Bu ülkenin asıl sorunlarını tartışalım ve çözelim. Kürt sorunu hikaye ve bu iktidarın kendi basiretsizliğini örtbas etmek için zamanlamasını hep iyi ayarladığı sanal gündem maddelerinden biri daha. Ama bu sefer topyekün bu illüzyonu yaşamaya hevesliymişiz gibi görünüyor.

No comments: