Sunday 16 August 2009

Sürü Psikolojisi ve Tayyibo


“İçinde ışığı olmayan insanlar kalabalığa karışıp ışık edinmeye çalışırlar.” Schopenhauer

Çok uzun zamandır televizyon seyretmiyorum. Ne zaman ki “ bi haberleri bari izleyeyim “ desem, bana yazı yazdıracak kadar tuhaflıklarla karşılaşıyorum. Genelde yemek yerken bunu yaptığımdan sadece canımı sıkmakla kalmayıp aynı zamanda iştahımı da kaçıran bir süreç olur bu. Düşünün, koşuda tüm stresimi atmış, soğuk duşumu almış, keyfim yerinde olarak annemin hazırladığı enfes sofraya oturmuşum. Kumandanın “kırmızı” düğmesine basıyorum ve karşımdaki ekranda aniden “van minut kırmızılığında” beliren BerlusConi’nin kadim dostu! Gözlerinden şimşekler çaktırıp, ağzından salyalar akıtarak beyanat veriyor. Gençleri adaba davet etmesinden tutun da, “sağduyulu diğer gençler”i suistimal eden bir protestonun ancak ideolojik bir yanı olabileceğinden dem vurmasına kadar geniş bir yelpazede kükredi. Bununla da yetinmeyip her zaman yaptığı “enkaz siyaseti“ ve “karşılaştırmalı istatistiksel verili siyaset” anlayışını takınmayı sürdürdü. Kendi dönemlerinde, kredi isteyip de reddedilen öğrenci bulunmadığına söyleyen Erdoğan, “Böyle bir yaklaşım içerisinde olan bir iktidara, bu tür bir yaklaşım tarzını bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bu ancak olsa olsa ideolojiktir, bu, olsa olsa adap dışı bir yaklaşımdır. Önce, ben, bu tür davranış içinde olan gençleri adaba davet ediyorum” dedi. Hassiktir ordan BerlusConi! Başbakan sıfatına değil, evinde hatunlarla alem yaptığın zampara sıfatına küfrediyorum. ( DTP ile genel başkan sıfatıyla görüşen…)

Yok enkaz devralmışlar da, diğerlerinin zamanında burs(!) ücretleri şu kadarmış da, bla bla bla…Ulan, M.Ö. 2900’da patatesin fiyatı yoktu, trampa vardı, bu ne diyeceksin? Bunu da karşılaştırsana istatistiki verilerinle? Adama bakın ya, istatistiği kurnazca iktidarı için kullanırken bunu görüp de götüyle gülebilecek olanların varlığından rahatsız olmayacak kadar da pişkin! İyi de, varoluş amacına ters düşecek cığırtkanlıklarını yapmadan siyaset yapılamaz mı? Enkaz olmasa seni bu halk neden seçsin, her şey güllük gülistanlık olsa sana neden şans verilsin ki? Sen iktidarını bu enkaza borçlusun BerlusConi’nin kadim dostu! Bırak palavrayı. Siyaset halk için, memleket için bir şeyler yapma yeri değil, bunu gayet iyi biliyorsun. Halk, kendi kardeşlerini bile becerme yarışına girmişken böylesine ulvi temeli olan bir siyasi anlayışı pek inandırıcı bulmayabilir. Kendisine veya saz arkadaşlarına karşı yöneltilen hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen birinin nasıl olur da siyasetçi olduğuna şaşarım! Türkiye Cumhuriyeti’ne Yükselme Dönemini yaşattığını her vesilede Senegal Papağanı gibi tekrarlayan zat-ı muhterem nasıl bir akıl tutulması yaşıyor bilemem ama o kadar veri, danışman, istihbarat, imkan ve olanakla ben aynı anda Yunanistan’ı da idare edebileceğime eminim. Türkiye'de “Van Minut“ kahramanlığı ile bir dönem daha iktidarda kalmak mümkün ne de olsa..

Siyaset ilk ortaya çıktığı andan itibaren bir aldatma sanatıdır. Politikanın bizim sözlüklerde bile bir karşılığı siyasettir, diğer karşılığı “karşısındakine olduğundan farklı görünüp davranarak iş yürütmek”,”kurnazlık, kurnazca davranmak” tır. Kendisinden daha güçlü bir ülkenin başbakanını ortak bir dili olmadığı halde, kendi iç siyasetinde kullanabilmek için “kadim dost” ilan etmeye siyaset denir işte.

Tayyibo - Berlo, seni seviyorum adamım. Bizi Avrupa’da savunduğunu biliyorum. Son zamanlarda bize karşıt olanların sesi yükseldi, bi ilgilensen diyorum bu konuyla?

Tercüman - Sayın Tayyibo diyor ki: “ Oğlunun düğünü varmış, sizin katılmanızdan çok memnun olacakmış. Ayrıca birçok güzel mankenin de orada olacağını söylüyor”.

Berlo - (Sırıtır) Elbette katılırım, buna ben de memnun olurum. Haftaya da benim partim var, ben de seni oraya davet ediyorum Tayyibo.

Tercüman – Sayın BerlusConi : “Avrupa liderleriyle birebir görüşeceğini, kabinesine de bu konuda talimat vereceğini; ayrıca İtalya ve Türkiye arasındaki ticaret hacmini daha yukarılara çekecek projeleri olduğunu” ifade ettiler.

Tayyibo – (Sırıtır) Dostum benim ya, kral adamsın! Avrupa Birliğine girelim sana özel bir ada yaptırıcam anasını satiyim.

İşte siyaset, dost olduğunu iddia eden bu iki kişi arasındaki sırıtmalardır. Siyaset güçler çatışması demektir. Güçler bazen doğrudan şiddet uygularlar, bazen hile yaparlar. Gücün olduğu yerde iktidar vardır, iktidarın olduğu yerde siyaset başlar. İktidar ilişkileri iki insan bir araya geldiğinde başlar. İki insan da birbirlerine egemen olmaya çalışır, ilişkide özellikle kendi borusunun ötmesi için uğraşır.

İnsan belli başlı iki temel güdü nedeniyle siyasete atılır.

1- Kişisel çıkarları doğrultusunda. ( İktidardan bir pay almak, gücünü kullanmak, daha çok güç kazanmak, saygınlık, onur, ün, para, mevki kazanabilmek…)

2- Kutsanmış duyguları doğrultusunda. ( Toplumun, bir grubun, ülkenin, insanlığın çıkarları için, daha güzel bir ülke, dünya için, ezilen bir ulusun, grubun, sınıfın vb. hakları için özveriyle çalışmak, mücadele etmek amacıyla, bir kendini adama tavrı içinde. )

Her iki şık içinde de kendini topluluğa veya kendine kanıtlama, kişilik ve kimlik bulma, varoluş problemini çözme, yaşamına bir anlam katma gibi psikolojik gereksinimler önemli etmendir. Siyasetin içindeki her insanda bu iki temel güdü muhakkak vardır. Bu güdülerin dengeli olduğu siyasetçilerin olduğu gibi, bir tarafın daha baskın olduğu siyasetçiler de vardır. Ülkemizde politika yapan her akım insan için birinci maddenin geçerli olduğunu söylesem pek haksızlık yapmış olmam. Siyasetle ilgilenmek ve siyaset yapmak arasında fark olduğunu vurgulamama sanırım gerek yok.

Siyaset devamlı felsefeyi ve etiği yolundan kovmaya, kendi kurallarını işletmeye çalışır ve bunda da başarılıdır. Şöyle bir anekdot var : “Tanrı insana temel üç alanda başarı şansı vermiş. Akıl, ahlak, siyaset. Ancak insan bunlardan en çok ikisini elde edebilirmiş. Dolayısıyla eğer akıllı ve ahlaklıysanız siyasette başarılı olamazsınız, iyi siyasetçi ve akıllıysanız ahlaklı olamazsınız, ahlaklı ve siyasetçisiyseniz akıllı olamazsınız…”

Topluma bir bakalım. Araştırmalara göre hafif geri zekalılık ( IQ: 55-70 ) oranının her toplumda %10-20 arasında olduğu ortaya konmuştur. Donuk zekalılar ( IQ: 70-90 ) oranın % 25 – 40 arasında olduğu ve hafif geri zekalılık ile bu grubun toplamının toplumların çoğunluğunu oluşturduğu ileri sürülmektedir. Soyut düşünebilme ve diyalektik çözüm üretebilme potansiyeli bulunanların toplumun en çok ( iyimser yaklaşımlar ) %25-35 oluşturduğu görülmüştür. Bir de Wolpert isimili bir şahsa göre, önemli oranda insan alışkanlıklarına göre düşünür, çok az sayıda insan irdeleyici, sorgulayıcı ve bilimsel düşünebilir. (%15) Rakamlar ilginç di mi? Bizim toplumuzda ( 70 milyona göre ) yaklaşık 10,5 milyon insan irdeleyici, sorgulayıcı ve bilimsel düşünebiliyor. Ülkemizdeki seçmen sayısın yaklaşık 50 milyon olduğunu göz önüne alırsak, bu seçmen kütlesi içinde bu rakam sadece 7,5 milyona tekabül etmektedir. Yani 7,5 milyonluk irdeleyen, sorgulayan, bilimsel düşünen insanın iktidarını 42,5 milyonluk sürü seçmiş olmakta, di mi? Peki kaç kişi kendini bu 42,5 milyonun arasında görür ki? Tayyibo hala neyin tantanasını yapmakta ki? Hesap ortada! Ayrıca eğitim düzeyinin yükseltilmesi sorunu bir dereceye kadar çözer, asıl sorun insanın sınırlarıdır. Söz konusu gerçeği kabullenerek hareket etmeyle, onu bilmeden ya da inkar ederek hareket etmek arasında dağlar kadar fark bulunur. Bu veriler tüm toplumlar için geçerliyse Batı’ya öykünme nedendir, diye sorulabilir. Gelişmiş Batı ülkelerinde sosyal sistem iyi oturduğu, eğitim düzeyi yüksek bulunduğu, mali olanaklar geniş olduğu, her şey bir kurala bağlandığı, iş yaşamı genelde iyi işlediği için donuk zekalı çoğunluk bayağı zeki gibi görünmektedir. Ancak böyle insanlarla biraz konuşulduğunda, bu insanlar biraz karmaşık bir problemle karşılaştıklarında veya genel olarak estetik tercihlerine ( dinledikleri müziğe, okudukları kitaplara, seyrettikleri filmlere ) veya politik tercihlerine, felsefi duruşlarına, dünyadaki diğer toplumları nasıl gördüklerine bakıldığında asıl gerçek ortaya çıkmaktadır.

Bir sonraki yazım Tayyiboculuk Karması ( demokrasi, özgürlük, laiklik, şeriat, türban ) üzerine olacaktır. Bayinizden ısrarla isteyiniz. Vermezse bayiciyi dövün!

1 comment:

7.oda said...

"“Tanrı insana temel üç alanda başarı şansı vermiş. Akıl, ahlak, siyaset. Ancak insan bunlardan en çok ikisini elde edebilirmiş. Dolayısıyla eğer akıllı ve ahlaklıysanız siyasette başarılı olamazsınız, iyi siyasetçi ve akıllıysanız ahlaklı olamazsınız, ahlaklı ve siyasetçisiyseniz akıllı olamazsınız…”

desene neskafe gibi üçübirarada olmuyor !!
:)