Monday 31 August 2009

Bilimsel Bakabilmek ve Evrim

Sanırım teori ile kanun ( bilimsel gerçeklik ) arasındaki farkın belirtilmesinde yarar var. Öncelikle bilimsel çalışmanın nasıl olduğunu açıklamakla başlayalım;

- Problemim tespit edilmesi
- Gözlem ve deneylerle verilerin toplanması
- Elde edilen verilerin ışığında hipotezin oluşturulması
- Kontrollü deney

Eğer hipoteziniz kontrollü deneylerin sonucunda kanıtlanmıyorsa öne sürülen hipotezden vazgeçilir yeni bir hipotez ortaya atılır ve tekrar kontrollü deney sürecinden geçirilir. Eğer hipoteziniz kontrollü deney ile kanıtlanamıyor fakat elde edilen veriler hipotezini güçlendiriyorsa mutlu olunuz artık nur topu gibi bir teoriniz var. Eğer hipoteziniz kontrollü deneyler sonucunda doğrulanabiliyor ve bizi evrensel bir doğruya götürüyorsa artık kendi adınızı verebileceğiniz bir kanunuz var.

Bu bilgiler ışığında evrim hipotezi, gözlem-hipotez-kontrollü deney aşamalarından geçmiş fakat kontrollü deneyler sonucunda yanlışlanmamakla birlikte henüz doğrulanamamış ,gözlem ve deneylerle ortaya çıkan yeni verilerin de var olan hipotezi doğrular nitelikte olması nedeniyle bir teori halini almıştır. Aynı teknik Einstein’ın rölativite teorisi için de geçerlidir. Rölativite teorisi de kontrollü deney aşamasında gerekli olan şartların laboratuvar ortamında sağlanamaması ve hipotezin doğrulanamaması nedeni ile kanun olma şerefine erişememiştir.

Bütün bu bilgilere gerek olmadan bir sonuca varacak olursak; evrim teorisi bilimin işidir. Bilimin tartışma konusudur. Vezir de edecek rezil edecek tek şey bilimdir. Evrim teorisinin veya başka bir bilimsel teorinin karşısına siz bir din ile çıkacak olursanız elma ile armudu karıştırmış olursunuz. Yüzyıllar önce evrenin merkezinde dünya vardır, her şey dünyanın çevresinde döner diyen kilise gibi hataya düşmüş olursunuz. Ayrıca ispata gerek duymadığınız, kayıtsız şartsız kabul ettiğiniz fikirleriniz ile her an ispatı gerektiren, üzerinde uzun yıllar çalışılmış bir fikri karşı karşıya getirirseniz her iki fikre de haksızlık etmiş olursunuz.

Darwin’in, en özet tanımı şudur "Evrim, değişimlerin ardışık nesillerde birikimidir"
The Origin of Speices "türlerin kökeni" kitabında Darwin, yaptığı yirmi yıllık araştırmanın sonuçlarını, aslında dört ana maddede toplamıştır. İşte bu dört ana madde, herşeyi anlatmaktadır.

Önerme 1: Her türün bireyleri varyasyon gösterir.
Varyasyon "çeşitlilik" demektir. Ve günümüzde iki milyon canlı "tür"ü var. "Varyasyon göstermeyen saptanamamıştır" bu, Darwin’in birinci önermesinin ispatıdır. Hiçbir birey birbirinin aynı değildir. Asla olamazlar. Ve "tek yumurta ikizleri" bile aynı değildir. Hatta, DNA düzeyinde bile, en basit organizmalarda bile "aynılık" yoktur. Mutlaka varyasyon vardır. Önerme bir tereddüt taşıyamaz.

Önerme 2: Bu varyasyonlardan bazıları döllere aktarılır.

Unutulmamalı ki, Darwin bu önermeyi yaptığında, genetik bilimi gelişmemişti bile. 1871’de yazıldı türlerin kökeni, genetik 1900’lerden sonra gelişti.. Evet, ispatlanmış bir şekilde, "türler varyasyonlarını döllere aktarır" bu önerme, Darwin’den sonra gelişen bilim ile, yenilenmiştir. Modern teori şunu söyler; "bireyler alellerini, döllerine bütün olarak aktarırlar." Yani diyoruz ki, "Darwin, haklıydın ve hatta daha fazlasıydı" bu bize ne anlatır, türlerin özelliklerini, kalıtsal olarak sonraki nesillere aktardığını anlatır. Önerme 2, bir tereddüt taşıyamaz.

Önerme 3: "Her nesilde, yaşayabilecek olandan daha fazla döl verilir".
Bu Darwin’in üçüncü ve en net saptamasıdır. Bunun için oturup gözlem yapmaya da gerek yoktur.
Türün ölüm oranı doğum oranından fazla ise, soy tükenir.Tür içi canlılığın devam etmesi için, doğan bebeklerin ölenden daha fazla olması gerekir. Bu gayet anlaşılabilir bir önermedir. Tüm döllerin yaşadığı bir tür bilinmemektedir. Aslında bu da bizi, 4. önermeye bağlayan bir önermedir. Çünkü eğer bir kuş 3 yavru veriyorsa ve bunun 1’i yaşıyorsa, "hangisi" sorusunun cevabını 4. önerme verir. Bir örnekleme yapmak istiyorum, bir kuş türü hep iki yavru verir. Yani 2 yumurta yumurtlar.
Bu yumurtalardan çıkan yavrulardan biri, diğerini yer. Karnını doyurur ve yaşamına devam eder. Peki hangisi? Güçlü olan mı? İlk önce çıkan mı? Dövüşçü olan mı? Avcı olan mı? Güzel olan mı? Hepsi mi? Bu önerme tereddüt taşıyamaz. Bu önerme bizi 4. önermeye bağlar.

Önerme 4: "Bireylerin üreme ve hayatta kalmaları rastgele değildir. Hayatta kalan ve üremeye katılan bireyler, ya da üremeye en fazla katkısı olanlar, en elverişli varyasyonlara sahip olanlardır. Bunlar doğal olarak seçilmiş olacaklardır".
Doğal seçilim -natural selection olarak çok sık duyulur bu önerme. Ama tam olarak anlatmak istediği budur. Birbirine bağlı olan 4 önermenin, kalbidir. Eğer bir popülasyonu oluşturan bireylerin verdiği döllerin tümü yaşayamıyorsa, "hangileri yaşayacak"? Yani seçilecek? Hangileri yok olacak? Yani elenecek? Bunu belirleyen temel husus nedir? Eğer birbirilerine benzemiyorlarsa, "yaşadıkları ortama uyum bakımından, en elverişli varyasyonlara sahip olanlar, yaşayacaktır, sonraki nesillere döllerini aktarabilecektir." "Elverişsiz olanlar, elenecektir". Sonraki nesil, yaşayanların, hayatta kalabilenlerin alel genlerine sahip olacaktır. Yani bir sonraki nesil, en elverişli varyasyonlara sahip olacaktır. Yani, doğal olarak seçilmişler olacaktır. Yani, nesil hep "ortama uyum sağlamaya" doğru gidecektir ve tesadüfi değildir. Darwin’in diğer 3 önerme ile bağışık olan bu son önermesi, Darwin’den sonra gelen tüm bilgi birikimi ile de ispatlanmaktadır. Genetik bilimi ile desteklenmektedir. Tartışmasızdır. Bu önerme genetik biliminden sonra geliştirilmiştir.

Bilim, kendi kendini eleştirebildiği ve bu vesileyle kendi gelişiminin motoru olduğu için en üstün referanstır; statik olan diğer her türlü referans tam da bu yüzden her daim gerileyecektir. Varsın bilime inanç densin, varsın yaradılışçıların ( akıllı tasarım ) kendi teorilerini kanıtlama çabaları başka bir teoriyi çürütmeye çalışmaktan ve bu girişimde de sadece propaganda gücüyle ayakta durmaktan öteye gitmesin. Bilimi eleştirip, geliştirebildiğim için onu en hakiki mürşit belledim; kafir olduğumdan değil, Atatürk öyle dedi diye hiç değil.

"We know evolution happened because of innumerable bits of data from myriad fields of science conjoin to paint a rich portrait of life's pilgrimage"

Herhangi bir inanç sistemiyle kafa kafaya çarpıştığı zaman inanç sistemini yıkması beklenmemesi gereken bilimsel yapı. Gerçi ben bunu niçin diyorum, tutup da bu teoriyi (ya da herhangi bir bilimsel teoriyi savunan insanlar dogmatik ve bilimsel yöntemle test edilemeyen pseudo-teori'lerle (yalancı bilim) ve bunları savunanlarla karşılaştıkları zaman canları sıkılmasın diye mi? Yooo... nitekim, bilimsel yöntem insanları için dogmanın bilimsel değeri 0 (yazı ile sıfır), o dogmayı da bilimsel yöntemle ilerleyen bir teoriye karşı savunmaya çalışan kişinin yaptığı işin anlamlılığı da yine aynı 0'dır.

O zaman inançla teorinin çarpışmasının sonuçlarından kime ne? Her nasıl bilimsel yöntem insanları bilimsel yöntemi asıl kabul etmişler ve bunun dışında kafadan-kaburgadan çıkma (atma) yöntemlerle yarış içine girmemekte üç aşağı beş yukarı sekiz sola onbir sağa fikir birliğine varmışlarsa, inanç sistemi ve dogma insanları da oturup "ben kendi dünya görüşüm/yaklaşımım dışındaki bir konuda, hele hele o konunun gerektirdiği araç gereçten (bilimsel yöntem ve tabi ki de bilgi) yoksunken, neden tutup da bir teori üzerine tartışmaya giriyorum?" sorusunu sormalıdırlar. Eğer bu soruyu, en azından bu soruyu, kendi inanç sistemlerinin objektif olmaktan kilometrelerce uzak kıvrımlarının dışında bir noktada cevaplayamıyorlarsa, o zaman, en azından kendilerini komik duruma düşürmemek adına tartışmaya girmemeleri en yerinde hareket olacaktır.

Bilim dinle yarışa girmez.Bilim, kendi yolunu, yanılgıların her zaman olacağını kabul etme yüceliğini gösterdikten sonra, bu yanılgıları minimize etme, yine de aradan kaçmış olanları farkına varır varmaz düzeltmeye gitme yöntemlerini benimseyerek, hiç kimseye hiç bir şeyi empoze etmeye gerek duymadan çizmeye başlamıştır. Bilim:

1- Hata yaptı diye eleştirilmez, nitekim hatalarını düzelterek ilerlemenin en iyi ilerleme yöntemi olduğunu baştan kabul etmiştir. (daha iyisini bilen varsa ortaya çıksın, ve örneğin Challenger patladıktan, Discovery düştükten sonra hatasını anlamak için milyonlarca dolar harcayan NASA’ya da bir haber versin, adamların o kadar parası boşa gitmesin.)

2- Bilim insanlarının kişilikleri üzerinden eleştirilmez; nitekim bilim, ona hizmet etmeye karar vermiş milyonlarca insanin hiçbirisinin değildir, insandan bağımsız, evrensel gerçekleri aramanın şu ana kadar bulduğumuz en efektif yoludur. (tutup da daha iyi bir yol olduğunu iddia edenler yine ortaya çıksınlar.) Fakat hatırlasınlar ki 1992’de Katolik kilisesi, Gelileo’dan dünyanın yuvarlaklığı tezinin doğruluğunun (artık kesinleşmesinin üzerinden kimbilir kaç yüzyıl geçtikten sonra) sonucu olarak özür dilemiştir.

3- Pseudo-bilimler kullanılarak da eleştirilemez, bunlarla yarışa sokulamaz; keza bu "hristiyanlık yanlış oğlum, İslam doğru din!" veya "müslümanın mucizesi kelam'mış, bizimkisi taş gibi sihirbazlık! Musevilik en süper din!" diye yarışmalara girmekten (dolayısıyla kendini de komik duruma düşürmekten) daha öteye gidebilen bir davranış değildir.

Bilim kendisine hiçbir değer bütününü rakip seçmemiştir; asıl doğası gereği dogmaya dayanan inanç sistemleri kendi varlıklarını tehlikeye attığı için bilimi rakip, ve bir adim sonra da düşman bellemişlerdir.

Evrim teorisine karşı argümanlar üretmeye çalışmak gelişmemiş beyinlerin en gözde hobilerinden birisidir. Konu entelektüel çevrelerde çok uzun zaman önce kapanmış olmasına rağmen, ne bilimden ne felsefeden anlayan bu bahtsız hücre yığınları, bunu sadece inandıkları inanç sistemlerini minyon akıllarında doğrulayabilmek için yapmaktadırlar. Bazen aşağı bir zekanın çırpınmaları komik bile olabiliyor, ama insan batı dünyasında evrimin gerçekliğini inkar eden en çok oranda nüfus içeren Amerika ya da Türkiye gibi ülkelerden birisinde yaşayınca bu komikliği aşıyor, trajikomik oluyor.

Bence evrim teorisine "inanmayan" insanlara, ki bilimsel teorilerin geçerliliği teolojik atmasyonların tersine bir inanç meselesi değil, akıl yürütme meselesidir, evrimin doğruluğunu varsayan hiçbir gelişmiş tıp tedavisi ya da biyoteknoloji ürünü sunulmamalı. Gerçi komik bir şey, öyle sefil bir konumda ki ülkemiz bu konuda, evrim teorisine karşı zırvalayan moleküler biyologlarımız bile var. Acı verici.

Biraz daha geniş olmaya çalışarak, bilimsel teorilerin bir özelliğinin yanlışlanabilmeleri olduğunu söyleyelim. Yani bilimsel teoriler "yaradılış" gibi dogmatik olamazlar, bir irrasyonel inanç meselesi değildirler, her zaman eleştiriye açıktırlar. Sadece nasıl Einstein'in genel görelilik teorisini bir liseli eleştiremezse, günümüzde de binlerce kanıtla ve deneyle desteklenen evrim teorisi, özellikle genetik evrim, bir avuç takunyalı moron tarafından eleştirilemez. Eleştirilse de onlar tarafından bilim çevreleri bunu ciddiye almaz. En fazla Dawkins'in yaptığı gibi kafalarının üzerine vurulup ezilirler. İlginç bir şey, genel göreliliği eleştirmeye çalışan bir suru kıro var internette benzer bicimde. Bir nevi entellektüel haset. Bir insanin diğerlerinden bir kaç kat daha zeki, kültürlü ve bilgili olmasını çekememek de var olabilir, duygusal reaksiyonlar da olabilir.

Evet, çok ilginç bir şey, bir çok bilimden nasibini almamış insan, kendi gelişmemişliklerini Einstein ya da Darwin gibi büyük düşünürlerin fikirlerini çürütmeye çalışarak kendilerince ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Çok ilginç bir şey gerçekten. Her büyük bilimsel teorinin ortalama zekaya ve altına sahip bir çok karşıtı olması halkta garip.

İste doğru dürüst bir bilim ve felsefe eğitimi yerine din dersi verirseniz, kuran kursuna gönderirseniz, binbir safsatayla beyinlerini sikerseniz çocukların sonucu bu. Kesinlikle embesil sayısı açısından bu internet denilen "ilim" merkezinde de bir sıkıntı çekmiyoruz.

Evrim teorisi tamamlanmış bir teori midir, bir kanun statüsüne erişmiştir diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz, örneğin materyal evrimin nasıl gerçekleştiği konusunda farklı tezler vardır. Laboratuvar ortamında sentetik yaşam çalışmaları çok büyük bir hız kazanmasına (hatta filmlere konu olabilecek bir takim ilginç sonuçlar alınmasına rağmen) ve bu işin temel olarak mümkün olduğunu teorik olarak ve deneyler aracılığıyla gösterilmesine rağmen henüz yoğun araştırma konusu olan bir alandır diyebiliriz. Ama genetik evrimin doğru olduğuna karşı en ufak bir şüphe yoktur. Genetik evrimin “bütün” mekanizmaları ve kanıtları ortadadır ve mikroorganizmalar üzerinde laboratuvar deneyleriyle ve serbest ortamdaki gözlemlerle gösterilmiş ve kanıtlanmıştır. Şempanze ve insanların ortak bir atadan geldikleri mutlak bir bilimsel gerçektir. İki türün genleri %96 oranında “tamamen” aynidir. Bknz. New Genome Comparison Finds Chimps, Humans Very Similar at the DNA Level
Peki o yüzde dört nedir? Tanrının dokunuşu mu? Hayır. Görüldüğü kadar, biraz daha büyük bir neocortex. Daha dik yürüme, dil yeteneği, biraz daha az kıl, ufak anatomik değişiklikler gibi şeylerdir. Beyin mimarisi ve fizyolojisinde önemli değişiklikler vardır diyebiliriz. Bir şempanze sadece çok ufak bir insan çocuğu kadar bilinç ve zeka geliştirebilmektedir. Kaderin bir cilvesi ki, bu evrim teorisine karşı unga bunga yapan mağara adamları, şempanzelere, ortalama bir insandan daha yakin gözüküyorlar.

Anlattığım sebepler dolayısıyla bilim adamları, "evrim teorisi" diye bütün bir teoriye karşı bir yanlışlama çabasında değildirler, çünkü beyhude bir çabadır, onun yerine henüz aydınlanmamış mekanizmalar ve evrimin tarihi üzerine sorgulamaya devam ederler, rasyonel bir insanın yapacağı gibi. Örnek vermek gerekirse kalıtsal bilginin sadece DNA'dan ibaret olmadığı üzerinde çalışılmış bir tezdir.

"Bir insanın evrim sonucunda oluşması bir uçağın oluşumuyla kıyaslanacaksa, bu, uçağın malzemesinin madenlerden çıkıp, işlenip, birleştirilmesi, yani imal edilmesiyle kıyaslanarak yapılmalıdır. Zira insanın da uçağın da oluşumu maddi koşulların dayatması nedeniyle kaçınılmaz olarak gelişen olaylar silsilesidir. Rastlantı değildir. Rastlantı olarak tanımlanmaya çalışıldıklarında, hurdalıkta esen rüzgarda uçuşan parçalardan bir uçak oluşması, yahut, mezarlıktaki cesetleri kemiren kurtların bir araya gelip bir insan oluşturması gibi kulağa hoş gelen fanteziler ortaya çıkar. Maddi gerçekliklerle kulağa hoş gelen fantezileri birbirleriyle kıyaslamak demagojidir, yalancılıktır. Din kitapları kulağa hoş gelen fantezilerle doludur ve sosyal gerçekliği bu fantezilerle düzenlemek dinin temel anlayışıdır. Demagojiyle ve yalanla halk yönetilebilir ama bilim yapılamaz, bu yaradılışçılığın temel sorunudur."

Yaşamı ve çeşitliliği en mantıklı şekilde açıklayan teori.. konu hakkında pek bir şey bilmeyen insanların ve elbette ki evrim karşıtlarının "ispatlanmamış bile, sadece bir teori" şeklindeki savunmaları komiktir. Sanırım teori kavramını hipotez kavramı ile karıştırmaktadırlar.

Ulan dümbüller bu iş artık kaptan Kusto müslüman olmuş demeye benzedi. Ne kaptan Kusto müslüman oldu, ne de evrim teorisi yalanlandı, buna emin olabilirsiniz. Marksistler'in evrim teorisi ile ilişkisi eleştirisi yapıldı bir yerde, çok kanka olmasalar da, Karl Marx ile Charles Darwin arkadaştırlar ve Marx Türlerin Kökeni'ni, Darwin de Kapital'i selamlamışlardır. Hatta Engels'in Türlerin Kökeni'nden temellenmiş bir kitabı bile vardır.

Ama asıl bomba eleştirimi şimdi yapacağım. Ey işçi kardeş, evrim teorisinin eleştirilmesinin nedeni ne dini savunmak ne de bilimseli yanlışlamaya çalışmaktır; evrim teorisi, sen seni tutan zincirlerden kurtulama, analitik düşünüp kendi konumunu sorgulamak yerine, kaderci olup sermaye düzenini kabullen diye eleştiriliyor. Papa'yı halen o yüzden yaşatıyorlar Vatikan'da el bebek gül bebek, Avrupa'da halen komünizm hayaleti dolaşıyor diye.

İsyan en güzel melektir, gerçek ise yalanlanamayacak kadar gerçektir; saklayanı Allah çarpar. Çarpmış zaten, yandan yemiş bir ikiyüzlülükleri var hepsinin.

Hristiyanlar bir zamanlar dünya düz diye inat ediyordu. O zaman da kimse çıkıp uzaydan bakmamıştı dünyaya ama bilim adamları basbayağı dünya yuvarlaktır döner diyordu işte. Kıçınızı da yırtsanız, alabildiğine de saçmalasanız yuvarlak işte. Ne oldu sonunda? Haydi biriniz çıkın da dünya düz deyin, yer mi?

Beğenseniz de beğenmeseniz de dogmalarınıza ve "inançlarınıza" ters de gelse şu anda yeryüzündeki canlıların çeşitliliğini ve varlığını en mantıklı şekilde açıklayan teori budur. Bilimsel olarak çürütülene kadar da bu geçerli olacak (bilim çürütülene kadar der, öyle değişmemiş, değişmesi teklif dahi edilemeyecek bir kutsal kitap değil, ne tuhaf değil mi? Ha atlayan olmasın, bu demek değil ki çürütülecek eli mahkum, yok öyle bir şey).

Ayılsanız da bayılsanız da, ıkınıp sıkılsanız da, sinirden çatlasanız da, bir araba dolusu bos laf da etseniz, "ya ama sizinki de bir inanç sonunda, dogmalarınız var" gibi geri zekalıca cümleler de kursanız canlılar ortak atadan gelir. Evrim teorisinde bir suru hata var, uyuşmayan şeyler var gibi afaki zırvalarla komik duruma düşmeyin. Varsa bir bildiğiniz, bir kanıtınız, bir araştırmanız çıkın ortaya şu şu sebepten dolayı canlılar evrim geçirmez deyin, şu şu araştırmalarda metodolojik hatalar var deyin. Sadece ve sadece inancınızı haklı çıkarmak için "bilgi felsefesi öğrendim, evrimi okudum değişik kaynaklardan ama kabul etmiyorum" riyakarlığını oynamayın.

E yok? O zaman otur bir kenara ya inancını şekillendir, yorumunu değiştir, ya da inancınla bilimi hiç karıştırma.

- E var, plastik fosiller var, hiç değişmeden 1 haftaya kalmadan fabrikasından geliyor Bursa'ya,
Var, açan gül goncasını gösteren "time-lapse" fotoğraflar var,
var, arının bal yapması var,
Siktir!

Evrimin kolayca görülebilecek birkaç kanıtı şöyle sıralanabilir:
- Köpek diye bir türün bulunmayıp bunun evcilleştirilmiş bir kurt soyu olması. (ya da allah farklı bir kurt soyu da yarattı)
- Kurulan araştırma çiftliklerinde yabani tilkilerden uygun olanların seçilip çiftleştirilmesi, bu işlemin yıllar ve soylar boyunca tekrarlanması yoluyla evcil tilkiler üretilmesi. Hatta bunun gazetelerde bile haber olması. (ya da Allah evcil tilki de yaratmıştı ama deney zamanına kadar sakladı)
- Yanlış antibiyotik kullananların vücutlarındaki bakterilerin bir süre sonra antibiyotiğe dirençli hale gelmeleri (ya da Allah doktor sözü dinlemeyen kullarını cezalandırıyor)
- Bakterilerin bu şekilde zorlanmaları sonucu antibiyotikle yenildiği düşünülen hastalıkların daha dirençli olarak tekrar salgınlaşmaları. (ya da Allah kendi işine karışan kullarını cezalandırıyor)
- Beyaz adam, siyah adam, çekik gözlü adam vb. (ya da Allah ademin kolunu beyaz, bacağını siyah, sol taşşağını çekik gözlü yaratmıştı)
- "Prion"lar. yani hücre olmayan, virüs bile olmayan, DNA bile olmayan, dolayısıyla canlı da olmayan, ama kendisinin kopyasını oluşturabilen ve çoğalabilen proteinler. ki deli dana hastalığının müsebbibi prionlardır. (ya da allah cansıza can verecek kudrete tabi ki sahiptir)

Evrimi destekleyen daha pek çok kanıt olmakla beraber, evrimin olmadığını gösteren bir kanıt yoktur. Bu durumda bilimsel düşünen bir kişinin teoriye inanması kadar doğal bir şey olamaz. Elbette ki inanç sistemleri, teoriyle çeliştikleri için insanların evrim karşıtı olma sebepleri arasında en büyük yüzdeyi oluşturur. İnanç sistemleri, dogmatik ve değişmez bir gerçek olarak çoğu insana çocukluklarından itibaren empoze edilir. Henüz soyut düşünemeyen çocuk bu bilgileri sindirir ve soyut düşünebilmeye başladığında da "bu böyledir" mantığı gelişir, sorgulamaz, düşünmez, devekuşu gibi toprağa gömer başını. Dolayısıyla bu tarz, inanç sistemlerine ters düşen teoriler, düşünceler hiç düşünmeden reddedilir. Veya üzerinde düşünüldüğüne ve saçma geldiğine inanılır, ancak bu bahane bulma mekanizmasından başka bir şey de değildir. Çünkü çocukluktan beri kabul edilmiş ve içselleştirilmiş bir şey vardır, o da dindir, kurallardır, günah-sevaptır, cennettir-cehennemdir, sırat köprüsüdür.. işte bu kavramlardan doğal seçilime, eşeysel seçilime, mutasyona, galapagos adalarına, DNA’ların tüm canlılarda ortak oluşuna gelindiğinde, bu kavramlar içselleştirilemez.
Bu kadar çok evrim karşıtı olmasının en büyük sebebi budur. Ha, ben "evrimi saçma bulan bir insan olamaz" mı diyorum, hayır. Demek istediğim, "evrimi saçma buluyorum" demenin arkasındaki sebep, genellikle içselleştirilmiş dinsel kavramlardır. Saçma bulmak, inanmamak için bir bahanedir. Ya da "bütün inananlar sorgusuz sualsiz inanmışlardır" mı diyorum, hayır. Yukarıdan böyle bir anlam da çıktığı için açıklamam gerekiyor ki, inananların çok azı düşünerek, sorgulayarak, mantıksal olarak anlam vererek ve anlayarak inanırlar. Bu kişilere saygı duymaktan başka yapılacak bir şey yok tabii ki. Ancak büyük bir çoğunluk yukarıda bahsettiğim gibi sorgusuz sualsiz inanmışlardır, bu onlara bu şekilde empoze edilmiştir, "Kur'an'da yazıyorsa böyledir" şeklinde bir mantık-ya da mantıksızlık- ileri sürerler. Elbette ki bu tarz kişilerin de teoriye inanması beklenemez.

Teori dinleri reddeder çünkü insan 'yaratılmamıştır' ya da topraktan da oluşmamıştır. Teoriye göre insan, milyonlarca yıllık bir süreç içinde canlıların türleşmesi sonucu oluşmuş, biyolojik olarak 'homo' adı verilen bir türdür. İnsan bedeninin, özellikle beyninin karmaşıklığı ve mükemmelliği hakkında bir şeyler bilen birinin de aslında evrime inanması kolay olmayabilir. Çünkü "bu kadar mükemmel ve karmaşık bir şey nasıl olur da tek bir hücrenin evrimiyle oluşur" şeklinde sorular sorması olasıdır. Bu soruların bilimsel bir yanıtı ve evrim hakkında kapsamlı bir kitap için: (bkz: Kör Saatçi).

Bir de teorinin, ateistlerin en büyük savunması olduğu fikri yaygındır. Ancak bu yanlıştır. Evrim Tanrı'yı yadsımaz, evrenin oluşumu evrimin konusu değildir.

Bir önemli nokta daha var ki, evrim karşıtlarının "maymundan mı geldik biz lan şimdi" şeklinde bir kaygıları vardır ve bu kaygı genellikle dalga geçmeye dönüşür. "Maymun" zaten üzerinde bir çok geyik çevrilen bir kelimedir(maymun olmak, maymun etmek, maymun götü gibi). Burada esas olan insanın maymundan gelmediğidir. Maymun ve insan, ortak bir atadan evrilerek farklılaşmışlardır. Ancak bu bilgi gene de, maymundan olmasa da bir 'hayvan'dan geliyor olma fikrini kabullenemeyen insanlar için bir şey değiştiremeyecektir. Hayvandan geliyor olmak nedense insanlar için aşağılayıcı bir durum olmuştur. Bunun muhtemel bir sebebi olarak, insanlardaki kibirlilik, her şeyden üstün olma düşüncesi -saplantısı mı demeliyim acaba- gösterilebilir. Dinlerde de böyledir bu, her şeyin insan için yaratıldığı(ironiye bakınız lütfen, koskoca bir evren, milyarlarca hücre, tek bir tür için, tek bir 'şey' için), insanın her türlü canlıdan üstün olduğu yazar kutsal kitaplarda. Bu üstün olma sebebi olarak da irade gösterilir. İnsanlarda olup da 'hayvan'larda olmayan tek şey; irade. irade soyut bir şeydir, hayvanlarda olmadığı kanıtlanmamıştır, bu konuda bilimsel araştırmalar sürüyor (bkz: Hayvanların Sessiz Dünyası). Konuşamayan bir canlının 'iradesi'ni gösterebilmesi, bunun gözlemlenebilmesi ne kadar mümkün olabilir ki.. ve ayrıca; eğer bu irade denen şey, kimyasal ve biyolojik olarak dünyanın sonunun gelmesinde tek etken sebebin insan olmasıysa, herkesin yaşamasına yetecek kadar büyük bir habitat varken, kendi türünü ideolojik sebepler yüzünden yok etmekse, o zaman eyvallah, insan gerçekten de büyük bir şeymiş valla.

İyi, düşünebilen, diğer canlıların yaşama haklarına tecavüz etmeyen ve bir düzen içinde mutlu bir şekilde yaşayan canlılar olmak için yeryüzünün yaratılma nedenini, ruh diye bir şeyin var olup olmadığını, çeşitli bilimsel teorilerin gerçek olup olmadığını bilmemiz gerekmiyor. Bildiğim bir şey varsa dinler insanların daha iyi daha akıllı ve mutlu olmasını sağlamıyor. Bazıları sofu, bazıları ehten püften dindar, bazıları bağnaz, bazıları da fanatik manyaklar olabiliyor. Demekki din sadece bir düşünce yapısı olarak veya diyelim ki ilahi bir güç olarak insanları düzeltmeye yeterli değil. Bilim de aynı şekil de bazı insanları bilgi peşinde koşan idealistler, bazılarını teknoloji sever fırsatçılar, bazılarını insanları kontrol etmek için bilimi kullanan diktatörler, bazılarını ise dünyayı tehtid eden manyaklar haline getirebiliyor. Gene tüm bunların bilimle yakından uzaktan alakası yok. Bu eğilimler insanların yaşadığı başka olaylarla ilişkili. Yani elimizdeki teori ve düşünce hangi kaynaktan geliyor olursa olsun, ister bilimsel, ister felsefi veya aksi kanıtlanmadığı sürece kabul edeceğim gibi metafiziki olsun, insan bu bilgileri kendi potasında eritiyor. Bir bilim adamı evrim teorisinden yola çıkarak tüm canlıların insanla eşit olduğu sonucuna vararak çevreci hareketlere katılabilir. Aynı şeyi budist bir din adamı da felsefi öğretiler ışığında yapabilir. Tek tanrılı ve ilahi kabul ettiğimiz dinlere mensup bir din adamı ise buna kutsal kitapların öğretileriyle ulaşabilir. Sonuç şudur ki insan ne görmek isterse onu bir şekilde görür. Bunu görebilmesi için daha büyük bir gücün doğrulamasına ihtiyacı yoktur. Bunun için tanrı, bilim adamı veya felsefeci ve hatta toplumun genel görüşü diye nitelendirilen otoritenin onayı gerekli değildir…

Zafer Bayramınız Kutlu Olsun.

No comments: