Friday 7 August 2009

Sıkıldım Bu Konudan : Tam Da Böyle Düşünüyorum. Artık Beni Yormayıp Yazıyla Tartışın

Bu konu genellikle tanrı konusuyla bağdaştırılıyor. Ancak böyle olması gerekmiyor. Çünkü günlük yaşamdaki her eyleminiz birer inanca (öntanım/program) dayanıyor. Kolunuzu kaldırabiliyorsanız, bu kaldırabileceğinize inandığınız içindir. (Hipnoz deneylerinde kişiler birşeyi yapabileceklerine veya yapamayacaklarına inandırılarak, nasıl şartlandırıldıklarına bağlı olarak belli bir şeyi yapabildikleri veya yapamadıkları gözlenmiş bir durumdur.)

Ardından şunu belirtmeliyim ki; inançsız olmak diye birşey yoktur. Biri tanrının varolduğuna inanır öbürü yokolduğuna. Biri bilinemez olduğuna inanır. Bir diğeri hiçliğe inanır. Bunların hepsi birer inançtır.

İnançlar yaşama bakışımızı ilk filtreleyen kısımlardır. İnanmadığınız şeyleri yapamazsınız. Olay ve olgulara kendi inanç çerçevenizden bakabilirsiniz sadece.

Birçok görüş, inançları tartışılamaz olarak alır. Düşünceler tartışılabilir, çünkü onların bir çerçeveleri vardır. Kendi çerçevelerinde doğrulukları veya yanlışlıkları vardır. Tabii çerçeve değiştikçe düşüncenin doğruluğu/yanlışlığı da değişir. Tıpkı fizikteki görelilik gibi, düşünceler de, bir çerçeveye göredir. Belli bir çerçeveye göre tanımlıdır.

İnançlar ise çerçevesizdir. Ya da şöyle diyelim görebildiğimiz kadarıyla olan çerçeve, inançların dayanak noktalarını içermez. Bu yüzden boşlukta gibidirler. Elimize kesin yargıya varmak için bir referans (çerçeve) vermezler.

Bu yüzden inançların sorgulanma biçimi daha farklı olmalıdır. İnançlar bütünlüklerine göre değerlendirilebilirler. Daha bütün olan inanç daha inanılmaya değer ve daha güçlüdür.

Sorgulanamayan, esnetilemeyen, değişemeyen, katılaşmış herşey birer dogmadır. Bütünlük kriterine göre değerlendirerek inançları birer dogma olmaktan çıkarmak mümkün olabilir.

Bütünlük, büyük oranda parçalar arası uyum/denge ve kapsama özelliği ile ilişkilidir. Biri öbürünü kapsayan iki inanç/düşünce varsa kapsayan inanç/düşünce daha bütündür.

İnançlar çerçevesiz de olsa özde birer düşünce olduğu için 'değiştirilebilirdirler'. Öyle olmasalardı işimiz gerçekten zor olurdu ve hiçbir değişme imkanı kalmazdı. Doğumdan ölüme kadar hiç değişmeyen birer kalıp olurduk. Çünkü inançlar/öntanımlar ilk filtrelerimiz, ve bizi en doğrudan sınırlayan (veya özgürleştiren) şeylerdir. İnançlarımızın desteklemediği birşeyi gerçekleştirmemiz imkansızdır. Aslında sırf bu sebep, onların sorgulanmaları/değerlendirilmeleri için yeterlidir. Hayatımızı en doğrudan ve derinden etkileyen şey üzerine hiç kafa yormamak, bir konudaki çok önemli bir şeyi hiç dikkate almamak gibidir.

"İstemek ve inanmak yeterlidir". Bu her ne istiyorsanız herşey için geçerli olan bir sözdür.

Olayın bu noktasında madem ki, sınırlayan ve özgürleştiren inançlar var, öyleyse onların seçimi önemli. Neye inandığınız, neyi düşündüğünüzden ve neyi bildiğinizden daha önemlidir. Aslında bunlar arasında karşılıklı ilişki vardır. Neyi bildiğiniz ve neyi/nasıl düşündüğünüz, neye inandığınızı belirler. Ve tersi olarak neye inandığınız neyi/nasıl düşündüğünüzü ve neyi bilebileceğinizi belirler.

Düşünceleri değiştirmek zordur ama inançları değiştirmek daha zordur.
Ve inançları değiştirebilmenin ilk adımı da inançların tartışılabilir/üzerinde düşünülebilir ve değiştirilebilir olduğu inancını, kendi inanç setinize eklemenizdir. Eğer inançların değiştirilebilir olduğuna inanmıyorsanız, onları değiştiremezsiniz.

Peki bu durumda inançları ikiye ayırabiliriz; varlığı destekleyici inançlar ve köstekleyici inançlar. Amaçlarınız doğrultusunda sizi destekleyen inançlar ve bunların tersleri vardır. (Yaşamın amacı ise tüm amaçlarınızın toplamıdır/bileşkesidir. Yaşamın amacı nedir; diye soruyorsanız; yaşamınızın amacı, yaşamınızın amacını bulmaktır. Varlık sebebinizi araştırmaktır. Bu araştırmanın bitmeyen bir araştırma olması onu terk için yeterli sebep değildir.)

"Ben yapamam"
"Yeterince zeki değilim"
"Bu mümkün değil"

gibi inançlar/düşünceler bizi köstekler/sınırlandırır.

Tersi düşünceler ise destekler/özgürleştirir.


Genel olarak insanlar neden ve nasıl inanır'a cevap vermek isterim. İlahi bir güce inançta bence bundan çok farklı değil.

2, 4, ?
Bu dizideki sayı nedir?
6 da 8 de olabilir, hatta daha karmaşık bir fonksiyonsa başka şeyler de olabilir

Peki
2, 4, 8, 16, ?
Buradaki sayının 32 olma olasılığı gözümüze çok daha yüksek gözükür. Ama inanın 32 olmayan kayda değer başka yaklaşımlar da vardır.

Bence inanç bütünlükten doğar. Elinizde ne kadar uzun bir sayı dizisi varsa, ne kadar birbirlerini tamamlıyor, ne kadar bütünlüyorlarsa, bulmacanın eksik parçasını tahmin etmek (belli bir şey olduğuna inanmak) o kadar kolaylaşır. Ama hiçbir zaman %100 olmaz. O inanmak değil bilmektir.

Başka bir tartışma konusu, ama aslında bildiğimiz tek birşey yoktur. Gerçek bir 'Bilme', varoluşun/sonsuzluğun tümünü eşzamanlı bilmek demektir. Siz uzun zamanlar boyunca birşeyleri bildiğinizi sanabilirsiniz, ama ilksel sebep elinize yıkılmaz bir teminat vermedikçe birşey bilmek mümkün değildir. Çünkü son noktada ilksel sebebin o öyle değildi böyle idi, sen yanlış gördün/anladın/hayaldeydin/rüyadaydın deme olasılığı herzaman vardır.

Bu bağlamda aslında 'şeylerin' (düşünce, kavram, algı, teori) ispat edilebilirliği de yoktur. Bize göre ispat dediğimiz şey ise bir takım kabullerle başlamak daha sonra o kabullerle çelişmeyen en büyük ve bütüncül seti 'ispat ettiğini' düşünmekten ibarettir.

Gene de biz bunları söyleriz: "biliyorum, ispatlandı vs.". Söyleyeceğiz de... Çünkü bulunduğumuz bağlamda çok da yararsız sözcükler değil. Fakat bunların hepsi görece bir sistem için geçerli ve esasen boşlukta (veya ilksel kabullerin üzerinde, çünkü ilksel kabuller boşlukta) durmaktadırlar.

Böylelikle biz daha tümleşik/sade/güzel bütünlükler arayışını sürdürürüz. Yaşarız, deneyimleriz ve sonuçlar çıkarırız. Bunlar aslında bir nevi laboratuvar deneyleri gibidir. Yaşamdan çıkardığımız sonuçlar. Bu sonuçlar yavaş yavaş kafamızdaki büyük bulmacada yerlerine oturmaya çalışırlar. (ve tabii ki yüzlerce kez yerdeğiştirirler, bozulup tekrar konurlar, vs.) Ve giderek bir yoğunluk noktası, bir eşik enerjisine doğru yaklaşırlar. Ve sonra "inanıyorum" deriz. İlahi güç olsun, başka şey olsun bu hep böyle olur. İnanmaya çalışarak veya ceza korkusuyla inanç oluşturamazsınız. İnanıyorum demeniz inanmanızı sağlamaz. Bunun için yeteri kadar varsayımı denemeniz gerek yaşam laboratuvarında...

2 comments:

7.oda said...

ben daha o eşiğe gelemedim sanırım :(
ya da :)

Nik said...

Geldiğin birçok eşik var, bizzat gözlemledim :)